RSS

Sennur Sezer’in 2’nci ölüm yıldönümü ve Türkan Şoray’ın 48 yıllık ayıbı

Emek Partisi (EMEP) kurucuları arasında yer alan şair ve belgesel anlatılar yazarı sevgili Sennur Sezer’i (1943-2015) iki yıl önce bugün 72 yaşında yitirmiştik (7 Ekim 2015, Çarşamba).

İşçi, emekçi ve kadınların her türlü hak arama, grev gibi eylemlerine destek veren Sennur Sezer, yazar Adnan Özyalçıner’in (83) eşi ve “yazdığı, yazacağı en güzel öyküsü” idi. Yazık ki, yaşamının son 46 yılı boyunca kendi hakkını aramaktan kendine öz alçakgönüllülüğü ile kaçındı.

ÖZYALÇINERler’in “BURUK ACI”sı nasıl TÜRKAN ŞORAY’ın oldu?

1984’te satın aldığı İmarbank ile 2003 rakamlarına göre ülke ekonomisine 9 katrilyon lira iç zarar oluşturan ve 6 bin 697 yıla kadar hapsi istenen “kaçak” müteahhit Kemal Uzan (82), 1964’te de tütün tüccarı Habib Edip Törehan’dan 1949’dan başlayarak yayınladığı Yeni İstanbul gazetesini satın almıştı.

Yeni İstanbul, ekonomi sayfası açan ilk günlük gazete idi. O döneme göre astronomik transfer ücretleri ödeyerek, pek çok gazeteden yeni ünlü isimler aldı. Gazetenin yazı işleri müdürlüğüne Erol Dallı getirildi (Öldüğünde, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Onur Kurulu Başkanı idi). Yeni İstanbul’un tirajı bir buçuk ay içinde 100 bine çıktı.

Yeni bir hamle için “Memleketin en ünlü kişisine bir roman yazdıralım!” arayışı başladı. Daha üç yıl öncesi 2’nci Milli Birlik Hükümeti’nde Basın Yayın ve Turizm Bakanı olan başyazar Cihad Baban (1911-1984); Dallı’ya, “Git, Türkan Şoray’a teklif et!” diye önerdi.

Dallı, bugün rol aldığı 222 film ile “dünyanın en çok film çeviren kadın oyuncusu” sayılan Türk sinemasının “Sultan”ı Türkan Şoray’ın roman yazmadığını, yazamayacağını belirtince de, “‘Ben, roman yazdım; yayınlansa’ diyen o kadar çok adam var ki; alırsın birinden; üstüne de Türkan Şoray’ın adını koyar, yayımlarsın” dedi.

Dallı’nın aklına Cumhuriyet’te düzeltmen olarak çalışan ve romanını yayımlatamayan Adnan Özyalçıner (1974 ve sonrası 15 yıl Türkiye Yazarlar Sendikası Genel Sekreteri, 1980 ve 1993’te “Yılın Gazetecisi” ödülleri sahibi) geldi. Özyalçıner, romanının Türkan Şoray adı ile yayımını kabul etti. Erol Dallı, konuyu Türkan Şoray’la 1962’den başlayarak 20 yıl birliktelik yaşayan işadamı ve Galatasaray eski Asbaşkanı arkadaşı Rüçhan Adlı’ya açtı. Yazara 5 bin, Türkan Şoray’a 10 bin liraya anlaştılar.

Romana “Buruk Acı” adı kondu ve tefrikası gazeteye 60 bin tiraj aldırdı.

Ne var ki, Kemal Uzan, paranın üstüne “yattı”. Gazetenin spor yazarı, maç spikeri Halit Kıvanç’ın; önce Eskişehir, sonra Ankara harcırahını da vermeyince Erol Dallı istifa etti. Dallı; sözleşmeden doğan bir yıllık maaş alacağını Kemal Uzan’a hediye (!) ettiği gibi Türkan Şoray’ın parasını (!) da cebinden ödedi. Ama Rüçhan Adlı, “Kötü bir adamın yanında çalışmak sana yeterince sıkıntı vermiştir” deyip parayı geri gönderdi.

“Buruk Acı” büyük ilgi uyandırınca yapımcı Murat Köseoğlu, 1969’da Nejat Saydam yönetmenliğinde filmini yaptı. Türkan Şoray, Tanju Gürsu ve Muzaffer Tema’nın başrollerini paylaştığı filmin müziği için Adnan Özyalçıner, eşi Sennur Sezer’den şarkı sözü yazmasını rica etti, o da kırmayıp yazdı.

“Gurbet içimde bir ok, her şey bana yabancı / Hayat öyle bir han ki, acı içimde hancı / Sevmek korkulu rüya, yalnızlık büyük acı / Hangi kapıyı çalsam, karşımda buruk acı // Yıllar yılı gönlümde bir gün sabah olmadı / Bu ne bitmez çileymiş, neden hâlâ dolmadı / Sevmek korkulu rüya, yalnızlık büyük acı / Hangi kapıyı çalsam, karşımda buruk acı // Ruhumda bir yara var, için için kanıyor / Kalbimde buruk acı, alev alev yanıyor / Sevmek korkulu rüya, yalnızlık büyük acı / Hangi kapıyı çalsam, karşımda buruk acı”

Ne var ki, besteci Teoman Alpay, ayrıntıları bilmediği için segâh makamında bestelediği “Buruk Acı”ya “Güfte: Türkan Şoray” diye yazdı ve söz konusu şarkı, TRT Nota Arşivi’ne 5551 repertuvar no. ile kaydedildi.

Filmde, şarkıyı Belkıs Özener seslendirdi. Kalan Müzik’in, Sennur Sezer’in iki şiirinden bestelenmiş iki şarkıya yer verdiği “Yeşilçam Şarkıları” adlı CD’de de “Buruk Acı”yı, Belkıs Özener’in ablası Gönül Yazar okudu (diğeri “Buğulu Gözler”).

Türkan Şoray, yıllarca bu meşhur romanın ve şiirin gerçek sahibi olmadığını saklamayıp söylemekten kaçındı. Adnan Özyalçıner, “Türkan Şoray, ‘söz yazarı’ olarak bugün de o şarkıdan -çalındıkça- telif alıyor. Flmin afişinde de, ‘Öykü: Türkan Şoray” olarak yer alıyor” diyor.

“BUĞULU GÖZLER” ile “DÖNÜŞ” de ÖZYALÇINER’in

“Buruk Acı”nın ardından gelen ve “Eser: Türkan Şoray” olarak gösterilen Safa Önal’ın “Buğulu Gözler” (1970) adlı filmi ile “Senaryo: Safa Önal” olarak gösterilen Türkan Şoray’ın “Dönüş” (1972) adlı filmleri de Adnan Özyalçıner’in romanlarından. Özyalçıner, “Parasını Rüçhan Adlı ödedi” diyor.

* * *

Bugün Halit Kıvanç 92, “Buruk Acı” romanının yazarı Adnan Özyalçıner 88, “Buruk Acı” şarkısını plakta seslendiren Gönül Yazar 81, filmde seslendiren Belkıs Özener 77, Türkan Şoray 72 yaşında..

Murat Köseoğlu’yu 40 yıl önce 75 yaşında, Cihad Baban’ı 33 yıl önce 73 yaşında, Rüçhan Adlı’yı 22 yıl önce 72 yaşında, Nejat Saydam’ı 17 yıl önce 71 yaşında, Erol Dallı’yı 13 yıl önce 74 yaşında, Çanakkale’deki mezarının başında, vasiyeti üzerine “Gökyüzünde Yalnız Gezen Yıldızlar” adlı bestesi klarnetle çalınan Teoman Alpay’ı 12 yıl önce 73 yaşında, “Buruk Acı” şarkısının söz yazarı Sennur Sezer’i iki yıl önce 69 yaşında, Buruk Acı” filmi oyuncularından İstanbul Belediyesi Konservatuvarı çıkışlı Muzaffer Tema’yı 6 yıl önce 92 yaşında ve Tanju Gürsu’yu geçen yıl 80 yaşında kaybettik.

Bugün 53 yaşındaki TRT dahil, hepsi de “Buruk Acı”nın “buruk acısı”nı yıllarca içlerinde taşıdılar.

12 Mart 2010’da Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Türkiye İyi Niyet Elçisi seçildiğinde, “Sevgiyle yapılamayacak bir şey yoktur diye düşünüyorum. Gücü sevgiyle birleştirirsek, birçok sorunun üstesinden gelebiliriz” diyen Türkan Şoray, 10 Temmuz 2011 tarihinde http://www.turkansoray.com’a ulaşan bu yazıyı hâlâ görmezlikten, duymazlıktan geliyor; “Buruk Acı”nın 48 yıllık “buruk öyküsü”ne son noktayı hâlâ koymuyor.

(Selçuk Gür, 6 Ekim 2017, Cuma)

 
1 Yorum

Yazan: 07 Ekim 2017 in Haber, müzik, Sinema, Şiir

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

RTE’DEN, “ÖRTÜLÜ” REKOR!..

BAŞBAKAN SENSİN!

“Örtülü ödenek”; gizli haber alma ve savunma hizmetleri, devletin ulusal güvenlik ve yüksek çıkarları ile devlet saygınlığının gerekleri, siyasal, toplumsal ve kültürel amaçlar ve olağanüstü hizmetlerle ilgili hükümet gereklikleri için kullanılmak üzere başbakanlık bütçesine konulan ödenektir. Bu amaçlar dışında ve  başbakan ve ailesinin kişisel harcamaları ile siyasal partilerin yönetim, propaganda ve seçim gereksinimlerinde kullanılamaz; ama kullanılma yerini, giderin kimin tarafından yapılacağını, hesapların tutulma ve kapatılma yöntemini, gideri yapanın değişmesi durumunda yeni yetkiliye hangi belgelerin aktarılacağını başbakan belirler.

2014 Türkiye Cumhurbaşkanlığı Seçimi öncesi kendisine 55.260.778 TL bağış ve yardımda bulunulan RTE’nin, 12 yıllık başbakanlığı sırasında; örtülü ödenekten 7.3 milyar TL kullandığı belirtiliyor. Kendi deyişi ile 4 milyar TL. Nereye? Hiçbir veri yok.

1950-1960 yılları arasında TC’nin 19-23’üncü başbakanlığını yapmış, İstiklal Madalyası sahibi Adnan Menderes, 4.877.780 lira tutarındaki başbakanlık örtülü ödeneğini yasalara aykırı kullanmaktan yargılanmış ve suçlu bulunarak Aydın’daki arazilerine el konmuştu.

TC’nin 50-52’nci Başbakanı Tansu Çiller ve 9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in de aralarında bulunduğu birçok kişiyi, büründüğü düzmece kimliklerle dolandıran Selçuk Parsadan (1952-2006), “Babam Sabahattin Parsadan, gönüllü yakın korumalığını üstlendiği Menderes’in aşk yaşamını örgütlüyor, sevgilileri ile buluşmalar ayarlıyor ve giderlerini örtülü ödenekten karşılıyordu” demişti.

Cumhuriyet gazetesi araştırmış. 4 milyar TL ile;

– Toplam 480 bin öğrencinin eğitim alabileceğii 40’ar derslikli 400 ortaöğretim okulu,
– 2.600 ortaöğretim okuluna yeni spor salonu,
– 200 üniversiteye kültür ve kongre merkezi,
– 200’er yataklı 90 hastane ya da 3.566’şar yataklı iki kent hastanesi,
– Ortalama büyüklükte 21 baraj,
– Yapımı tamamlandığında üzerinde raylı sistem (hızlı tren) bulunan dünyanın en uzun ve en yüksek kuleli asma köprüsü olacak Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün (Üçüncü Boğaz Köprüsü, İstanbul) (maliyeti 2.5 milyar dolar) yüzde 73,67’lik bölümü,
– Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’nın (TOKİ) dar ve orta gelirli yurttaşların nitelikli konut gereksinimini karşılamak için yaptığı konutlardan 40 bini yapılabilirmiş.

Halkın yalnızca ortak duygu ve düşüncelerini değil, ortak dil beğenisini de yansıtan atasözlerimizden biri ne diyor?..

Devletin malı deniz…

 
Yorum yapın

Yazan: 18 Ağustos 2014 in Haber

 

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN EL ELE!..

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN MÜCADELE GÜNÜ

Bugün; 24 Temmuz 2014, Perşembe.
Türk basınında sansürün kaldırılmasının 106’ncı yıldönümü (1908).. “Sözde” Basın Bayramı…

* * *

Geçmişte, “Basın, hiçbir nedenle baskı ve erke bağımlı kılınamaz” demişti Mustafa Kemal Atatürk (1923).

Günümüzde; yarası olup, “Gazetelerin patronlarına sesleniyorum!.. ‘Ne yapayım, köşe yazarı!.. Hâkim olamıyorum’ diyemezsin!.. Sen, bunun sorumlususun arkadaş!.. Batsın sizin gazeteciliğiniz!..” diye gocunabiliyor çene kavafı, çirkef şom ağızlının biri, birileri.

Bu megaloman, uğursuz çenelerin sonsuzluğa dek tutulacağı.. o mutluluk rengine bürünmüş  Basın Bayramları’nı coşku ile kutlayacağımız günler de gelecek kuşkusuz!..

* * *

– “Yürütme” organının başına sözde “aşağılama ve kişilik haklarına saldırı”dan para ve hapis cezasına çarptırılan.. 301 madencinin yaşamını yitirmesi ile sonuçlanan katliam sonrası Manisa’nın Soma ilçesine girişi yasaklanan.. Gözdağı verilen, eylemsel saldırıya uğrayan.. Gerekçeli ya da gerekçesiz istifaya zorlanarak işten çıkartılan gazeteciler…

– El atılan, karışılan yazı işleri.. Kapatılıp mühürlenen gazeteler.. “Uyarılan”,  “idare”ye para cezası kesilen radyo ve televizyon kanalları..

– Başta; insanların başka insanlarla iletişim kurmasını ve bilgi alışverişi yapmasını amaçlayan sosyal paylaşım sitesi Facebook.. Sosyal ağ ve mikroblog sitesi Twitter.. Video barındırma sitesi YouTube olmak üzere web sitelerine erişime engeller, kapatmalar, yayın yasakları..

– Sanat galerilerinden kaldırılan tablolar…

– “Baştan çıkarıcı” diye sansürlenen bikini ve mayo, duş jeli, hijyenik ped, iç giyim, ince kadın çorabı.. Siyasi içerikli” diye yer verilmeyen kitap kapağı açık hava reklamları..

* * *

Neymiş, “Yürütme” organının başı, “rakam yuvarlamayı sevmez, fakat böyle (sözde) yalan yanlışla uğraşanları yuvarlamayı sever”miş  (2007).

“BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN MÜCADELE GÜNÜ”MÜZ KUTLU OLSUN!..

 
Yorum yapın

Yazan: 23 Temmuz 2014 in Haber

 

Etiketler: , ,

AŞK İMİŞ HER NE VAR ÂLEMDE (AŞK ŞİİRLERİ SEÇKİSİ)

AŞK ŞİİRLERİ [Selçuk Gür’ün Seçtikleri)

ORHON MURAT ARIBURNU (1918 – 11 Nisan 1989)
Şair, sinema ve tiyatro yönetmeni, oyuncu, senarist ve yapımcı

HAVVA’NIN KIZI

Bacak bacak üstüne atma
Ortadan ayırma saçlarını
Gülerken deli edersin
Gülme
Esvabın darını giyme
Hele kapının önünde durup mehtaba karşı
Elini elime verme

Zor olur ayrılması senden
Bak söylüyorum
Delikanlıyım
Fena olurum
Günahkâr olurum
Yapma

Sakın ha
Söylediklerime bakma

LALELİ

Lalelim
Laleli’de oturur
Laleli lale olur lalelimden.

Laleli’den geçilir
Lalelimden geçilmez!..

RASGELE

Ellerin
Ellerime değse rasgele
Parmağın, parmağıma
İçimden yıldızlar uçuşur
Sana, taaa sana

Gözlerin
Gözlerime değse rasgele
Dizlerin, dizlerime
Yağmurlar yağar içime
Taaa içime

Bir soluğun değse
Bir dudağın değse yüzüme
Bir daha
Bir daha değse

Ve bir daha değse

Rasgele

ÖZDEMİR ASAF (11 Haziran 1923 – 28 Ocak 1981)
Şair

2=1

“Kim o?”, deme boşuna…
Benim, ben.
Öyle bir ben ki, gelen kapına;
Baştan başa sen.

AŞKIM

Ne yere, ne göğe ismini yazdım
Senin ismini aşkım, kalbime
Yazdım

BAĞLI

Beni öyle bir yalana inandır ki,
Ömrümce sürsün doğruluğu.

BAŞLAMALAR

1
Seni seviyorum
Ben de seni

Tutuyorum
Ben de seni

Öpüyorum
Ben de seni

2
Doğuyorum
Ben de sana

Yaşıyorum
Ben de sana

Geliyorum
Ben de sana

Bitiyorum
Ben de sana

Ölüyorum
Ben de sana

3
Ben seninim
Ben de senin

Sen benimsin
Ben de senin

4
Gelip kaldım
Ben de senden

Görüp kaldım
Ben de senden

Gidip kaldım
Ben de senden

Umup kaldım
Ben de senden

5
Sen de ben de
Ben de sen de

Sende bende
Bende sende

Sen de bende
Ben de sende

Sende ben de
Bende sen de

6
Geliyorum
Bende seninle

Gidiyorum
Ben de seninle

Kalıyorum
Ben de seninle

Ölüyorum
Ben de seninle

7
Yalnızım
Ben de sensiz

Çirkinim
Ben de sensiz

Küçüğüm
Ben de sensiz

Ölüyüm
Ben de sensiz

“BEKLE!” DEDİ

“Bekle!” dedi, gitti
Ben beklemedim, o da gelmedi.
Ölüm gibi bir şey oldu
Ama kimse ölmedi.

BİR GECE

Gecede bir uyku,
Uykunun içinde ben.
Uyuyorum,
Uykudayım,
Yanımda sen.

Uykunun içinde bir rüya,
Rüyamda bir gece,
Gecede ben.
Bir yere gidiyorum,
Delicesine.
Aklımda sen.

Ben seni seviyorum,
Gizlice.
El pençe duruyorum,
Yüzüne bakıyorum,
Söylemeden tek hece.

Seni yitiriyorum,
Çok karanlık bir anda.
Birden uyanıyorum,
Bakıyorum aydınlık;
Uyuyorsun yanımda,
Güzelce.

DARI

Sevmek
Nokta almaz
Çocuklar.

Sevmeye nokta koyan
Sınıfta kalır.

Onun,
Virgülleri vardır
Çocuklar.

Sevmek noktalanmaz;
O, noktadır.

DENKLEM

Düşünürken kendimden başkasına inanmam.
İnanırsam ben senden başkasına inanmam.
İnanınca düşünür, yönelir sana doğru;
Seninle ikimizden başkasına inanmam.

DUVARA ASTIĞIM

Ölünceye kadar beni bekleyecekmiş,
Sersem!
Ben seni beklerken ölmem ki,
Beklersem.

HAKSIZLIK

Kadınları sevmek, bir kadına haksızlık etmek demektir.
Bir kadını sevmek, kadınlara haksızlık etmek demektir.

İSİMSİZ

Biri sana sorarsa;
Sana, beni sorarsa;
“Gitti”, der misin?
Gittiğimi söyler misin?
Gidiyorum ben sana,
Benimle gider misin?

KÜÇÜK EV

Hangi eve
Başımızı soktuysak,
Yer yerinden oynadı
Aşkımızdan.

“Büyük aşklar
Eve sığmaz” diye
Bir şair sözü vardır da,
Ondan.

MESAJ

Ölebilirim bu genç yaşımda,
En güzel şiirlerimi söylemeden götürebilirim.
Şimdi kavak yelleri esiyorken başımda,
Sevgilim,
Seni bir akşamüstü düşündürebilirim.

LAVİNİA (*)

Sana “Gitme!” demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.

Sana “Gitme!” demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.

Sana “Gitme!” demeyeceğim.
Ama gitme Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme Lavinia.

(*) Önce gazeteci ve yazar İlhan Selçuk’un (1925-2010), sonra sinema oyuncusu ve komedyen Öztürk Serengil’in (1930-1999) ilk eşi, daha sonra görüntü yönetmeni Muhlis Hasa’nın eşi olan Mevhibe Meziyet Beyat (1925 – 2007) için yazıldığı ileri sürülür.

MESAJ

Ölebilirim bu genç yaşımda,
En güzel şiirlerimi söylemeden götürebilirim.
Şimdi kavak yelleri esiyorken başımda,
Sevgilim,
Seni bir akşamüstü düşündürebilirim.

O IŞIK

Ben yoksam; biliyorum, ben sende yokuz.
Sen yoksan; biliyorum, sen bende yokuz.
Ve de gözlerimizde bir o ışık ki,
O yoksa; biliyorum, biz bizde yokuz.

YÖN

Sen bana bakma,
Ben senin baktığın yönde olurum.

YUVARLAĞIN KÖŞELERİ

Aşka gönül ile düşersen yanarsın.
Zekâ ile düşersen kavrulursun.
Akıl ile düşersen çıldırırsın.
Duygu ile düşersen gülünç olursun.
Aşka düşmezsen; kalabalığa karışırsın, ezilirsin.
Sersem sersem bakınıp durma, bir yol seç!

VICTOR HUGO (26 Şubat 1802 – 22 Mayıs 1885)
Fransız şair, romancı ve oyun yazarı

DİLENCİ (*)

Sen, her gün köşe başlarında
Yırtık urbanla, kirli ellerinle
Avuç açan, sefil insan!

İnan, farkımız yok birbirimizden.
Sen, belki tüm yaşamınca dilenecek;
Beklediğin beş kuruşu biri vermezse,
Ötekinden isteyeceksin.

Ama ben, tüm yaşamım boyunca
Tek bir kez dilendim,
Bir acımasız kalbin sevdası ile alevlendim.
Öylesine boş, öylesine açık kaldı ki elim,
Yemin ettim, bir daha dilenmeyeceğim.

(*) Victor Hugo’nun yazdığına ilişkin “kesin” kaynak bulunmamaktadır.

CAHİT IRGAT (21 Mart 1915 – 5 Haziran 1971)
Tiyatro ve sinema sanatçısı, şair

ELLERİN

Ekmek gibi ellerin var
Sıcacık
Seni niçin sevmeyeyim?

ATTİLÂ İLHAN (15 Haziran 1925 – 11 Ekim 2005)
Şair, romancı, deneme yazarı, gazeteci, senarist ve eleştirmen

AYRILANLAR İÇİN

Yollarımız burada ayrılıyor
Artık birbirimize iki yabancıyız
Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
Her şeyi, evet her şeyi unutmalıyız
Her kederin tesellisi bulunur, üzülme
İnsan ne kadar sevse unutabilir
Mevsimler gelir geçer, yıllar geçer

Sen de unutursun bir gün gelir
Hiç yaşamamışçasına, hiç sevmemişçesine
Unutursun o günlerimizi, gecelerimizi
O günlerce, gecelerce sevişmelerimizi
Her şeyi, evet her şeyi unutabilirsin
Hatta bütün yazdıklarımı, satır satır
Kalırsa, içinde bir derin sızı kalır

BEN SANA MECBURUM

Ben sana mecburum, bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum, bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir, o eski İstanbul mudur?
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum, sen yoksun

Sevmek, kimi zaman rezilce korkudur
İnsan, bir akşamüstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Birkaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

Fatih’te yoksul bir gramafon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam, ne tutsam, nereye gitsem
Ben sana mecburum, sen yoksun

Belki haziranda mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor, kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın, tüylerin ürperiyor
Belki körsün, kırılmışsın, telâş içindesin
Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor

Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız, fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
“Sus!” deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır, başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum, bilemezsin.

BÖYLE BİR SEVMEK

Ne kadınlar sevdim, zaten yoktular
Yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
Azıcık okşasam, sanki çocuktular
Bıraksam korkudan gözleri sislenir
Ne kadınlar sevdim, zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir

Hayır, sanmayın ki beni unuttular
Hâlâ ara sıra mektupları gelir

Gerçek değildiler, birer umuttular
Eski bir şarkı, belki bir şiir
Ne kadınlar sevdim, zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir

Yalnızlıklarımda elimden tuttular
Uzak fısıltıları içimi ürpertir
Sanki gökyüzünde bir buluttular
Nereye kayboldular şimdi, kim bilir
Ne kadınlar sevdim, zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir.

SİSLER BULVARI

Elinin arkasında güneş duruyordu
Aylardan kasımdı, üşüyorduk
Ağacın biri bulvarda ölüyordu
Şehrin camları kaygısız gülüyordu
Her köşe başında öpüşüyorduk

Sisler Bulvarı’na akşam çökmüştü
Omuzlarımıza çoktan çökmüştü
Kesik birer kol gibi yalnızdık
Dağlarda ateşler yanmıyordu
Deniz fenerleri sönmüştü
Birbirimizin gözlerini arıyorduk

Sisler Bulvarı’nda seni kaybettim
Sokak lambaları öksürüyordu
Yukarda bulutlar yürüyordu

Terkedilmiş bir çocuk gibiydim
Dokunsanız ağlayacaktım
Yenikapı’da bir tren vardı

Sisler Bulvarı’nda öleceğim
Sol kasığımdan vuracaklar
Bulvar durağında düşeceğim
Gözlüklerim kırılacaklar
Sen rüyasını göreceksin
Çığlık çığlığa uyanacaksın
Sabah kapını çalacaklar
Elinden tutup getirecekler
Beni görünce taş kesileceksin
Ağlamayacaksın! Ağlamayacaksın!

Sisler Bulvarı’ndan geçtim, sırılsıklamdı
Islak kaldırımlar parlıyordu
Durup dururken gözlerim dalıyordu
Bir bardak şarapta kayboluyordum
Gece bekçilerine saati soruyordum
Evime gitmekten korkuyordum
Sisler boğazıma sarılmışlardı

Bir gemi beni Afrika’ya götürecek
İsmi bilmiyorum ne olacak
Kazablanka’da bir gün kalacağım
Sisler Bulvarı’nı hatırlayacağım
“Kırmızı Melek” şarkısından bir satır
Lodostan bir satır, yağmurdan iki
Senin kirpiklerinden bir satır hatırlayacağım
Seni hatırlatanın çenesini kıracağım
Limanda vapurlar uğuldayacak

Sisler Bulvarı, bir gece haykırmıştı
Ağaçları yatıyordu, yoksuldu
Bütün yaprakları sararmıştı
Bütün bir sonbahar ağlamıştı
Ağlayan sanki İstanbul’du
“Öl!” desen, belki ölecektim
İçimde biber gibi bir kahır
Bütün şiirlerimi yakacaktım
Yalnızlık bana dokunuyordu

Eğer Sisler Bulvarı olmasa
Eğer bu şehirde bu bulvar olmasa
Sabah ezanında yağmur yağmasa
Şüphesiz bir delilik yapardım
Hiç kimse beni anlayamazdı
On beş sene hüküm giyerdim

Dördüncü yılında kaçardım
Belki kaçarken vururlardı

Sisler Bulvarı’ndan geçmediğin gün
Sisler Bulvarı öksüz, ben öksüzüm
Yağmurun altında yalnızım
Ağzım, elim, yüzüm ıslanıyor
Tren düdükleri iç içe giriyorlar
Aklımı fikrimi çeliyorlar
Aksaray’da ışıklar yanıyor
Sisler Bulvarı ayaklanıyor
Artık kalbimi susturamıyorum

ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİ

Gözlerin gözlerime değince
Felaketim olurdu, ağlardım
Beni sevmiyordun, bilirdim
Bir sevdiğin vardı, duyardım
Çöp gibi bir oğlan, ipince
Hayırsızın biriydi fikrimce
Ne vakit karşımda görsem
Öldüreceğimden korkardım
Felaketim olurdu, ağlardım

Ne vakit Maçka’dan geçsem
Limanda hep gemiler olurdu
Ağaçlar kuş gibi gülerdi
Bir rüzgâr aklımı alırdı
Sessizce bir cigara yakardın
Parmaklarının ucunu yakardın
Kirpiklerini eğerdin, bakardın
Üşürdüm, içim ürperirdi
Felaketim olurdu, ağlardım

Akşamlar bir roman gibi biterdi
Jezabel kan içinde yatardı
Limandan bir gemi giderdi
Sen kalkıp ona giderdin
Benzin mum gibi giderdin
Sabaha kadar kalırdın
Hayırsızın biriydi fikrimce
Güldü mü, cenazeye benzerdi
Hele seni kollarına aldı mı
Felaketim olurdu, ağlardım

YAĞMUR KAÇAĞI

Elimden tut, yoksa düşeceğim
Yoksa bir bir yıldızlar düşecek
Eğer şairsem, beni tanırsan
Yağmurdan korktuğumu bilirsen
Gözlerim aklına gelirse
Elimden tut, yoksa düşeceğim
Yağmur beni götürecek, yoksa beni
Geceleri bir çarpıntı duyarsan
Telaş telaş yağmurdan kaçıyorum
Sarayburnu’ndan geçiyorum
Akşamsa, eylülse, ıslanmışsam
Beni görsen, belki anlayamazsın
İçlenir, gizli gizli ağlarsın
Eğer ben yalnızsam, yanılmışsam
Elimden tut, yoksa düşeceğim
Yağmur beni götürecek, yoksa beni.

ORHAN VELİ KANIK (13 Nisan 1914 – 14 Kasım 1950)
Şair

ANLATAMIYORUM (MORO ROMANTICO)

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.

AYRILIŞ

Bakakalırım giden geminin ardından;
Atamam kendimi denize, dünya güzel;
Serde erkeklik var, ağlayamam.

DAVET

Bekliyorum
Öyle bir havada gel ki,
Vazgeçmek mümkün olmasın.

İÇKİYE BENZER BİR ŞEY VAR BU HAVALARDA

İçkiye benzer bir şey var bu havalarda
Kötü ediyor insanı, kötü…
Hele bir hasretlik oldu mu serde;
Sevdiğin başka yerde,
Sen başka yerde.
Dertli ediyor insanı, dertli.

İçkiye benzer bir şey var bu havalarda,
Sarhoş ediyor insanı, sarhoş.

SERE SERPE

Entarisi sıyrılmış, hafiften;
Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor;
Bir eliyle de göğsünü tutmuş.
İçinde kötülüğü yok, biliyorum;
Yok, benim de yok ama…
Olmaz ki!
Böyle de yatılmaz ki!

SEVDAYA MI TUTULDUM?

Benim de mi düşüncelerim olacaktı,
Ben de mi böyle uykusuz kalacaktım.
Sessiz, sedasız mı olacaktım böyle?
Çok sevdiğim salatayı bile
Aramaz mı olacaktım?
Ben böyle mi olacaktım?

SÖZ

Aynada başka güzelsin,
Yatakta başka;
Aldırma söz olur diye;
Tak takıştır,
Sür sürüştür,
İnadına gel,
Piyasa vakti,
Muhallebiciye.

Söz olurmuş,
Olsun;
Dostum değil misin?

ŞAHESERİM

Âşık olduğum zamanlarda
Şiir yazmak âdetim değildi.
Halbuki asıl şaheserimi
Onu en çok sevdiğimi
Anladığım zaman yazdım.

Onun için bu şiiri
İlk önce ona okuyacağım

TAHATTUR

Alnımdaki bıçak yarası
Senin yüzünden;
Tabakam senin yadigârın;
“İki elin kanda olsa gel!” diyor
Telgrafın;
Nasıl unuturum seni ben,
Vesikalı yârim?

YALNIZLIK ŞİİRLERİ

Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
İnsan nasil konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler.

NECİP FAZIL KISAKÜREK (26 Mayıs 1904 – 25 Mayıs 1983)
Şair, yazar ve düşünür

AFFET

Göz kaptırdığım renkten, kulak verdiğim sesten,
Affet senden habersiz aldığım her nefesten.

BEKLENEN

Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar,
Ne de şeytan bir günahı,
Seni beklediğim kadar.

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde (*) gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?

(*) Vehim: Kuruntu.

TURHAN OĞUZBAŞ (14 Mart 1933 – 15 Mayıs 1997)
Avukat, gazeteci, müşavir, reklamcı, şair

ÇARESİZ ADAM

Akşamları bırakıp bırakıp gitmelerin var ya
Beni en çok onlar bitiriyor işte
Sonra bazı geceler istasyonda
O dönüp dönüp arkana bakmaların
Sonra kalabalıkta ağır ağır uçuşu saçlarının
Dağ başında unutulmuş bir harman gibi

Beni en çok bunlar bitiriyor işte
Bu dedikodular, yalanlar, korkular
Sonra bir sabah vakti
Peri padişahının oğluyla görmek seni
Ağlasan ağlayamazsın, ölsen anlamazlar
Beni en çok bunlar bitiriyor işte

DÖRTLÜK

Unutulmuş ne varsa sevgiden geri kalan
Bir kadeh şarap gibi içilmiş şarkılarda
Bütün ışıklar sönmüş, terkedilmiş hatıran
Bir senin aydınlığın karanlık sokaklarda

İSPANYOL MEYHANESİNDE SENİ ARADIM

Bu akşam
Bütün meyhanelerini dolaştım İstanbul’un
Seni aradım kadehlerdeki dudak izlerinde
Sonra akvaryumlu meyhanede balıklara sordum seni
Canım kıyasıya sarhoş olmak istiyordu
Yokluğun bir karanlık gibiydi içimde
Ağır ve dayanılmaz
İspanyol Meyhanesi’nde tahta masalara yazdım adını
Sonra şarap döküp üstüne çok çok öptüm
Bilsen ki; şarap, dudakların kadar vefasız değildi

İspanyol Meyhanesi’nde
Toprak kadehlerinden içtim ellerini, yudum yudum
Önce bir serinlik sardı kanımı
İliklerime kadar üşüdüm
Sonra bir orman yangınında eridi dudaklarım
Ve bütün sokaklarında İstanbul’un
Gece sabaha dek seni aradım

Ne yana baksam karanlıktı
Oysa güzel kadınlar vardı masamda
Kendinden emin kadınlar
İnce, uzun parmaklı beyaz kadınlar vardı
Şarap, bir yerde o kadınlar gibiydi
İçtikçe başım dönüyordu.

Şimdi bütün meyhanelerde kadehler
Senin için uzanır yıldızlara
Bir gitar, alacakaranlıkta ilk seranadı
Senin için yapar Madrid’de
Madrid’de şarap renkli horozlar ötüyordu
Seni görür gibi oluyordum
Boğazıma bir şeyler düğümleniyordu
Üşüyordum, yorgundum üstelik
Soğuktu İspanyol Meyhanesi, loştu
Ve şimdi bütün meyhanelerinde İstanbul’un
Sevenler sarhoştu.

İspanyol Meyhanesi’nde ne şömine vardı,
Ne beyaz halılar
Ama içtiğim her kadehe kokun sinmişti
Başım dönüyordu
İstanbul’u yıkmak geliyordu içimden
Ben çaresizliğin böyle korkunç olduğunu
Bilmezdim eskiden

Bir garson halime bakıp
Anladı yıkılmış olduğumu
Canım yeşil şarap istedi, sordum
“Yok” dediler
Sonra gözlerin geldi aklıma
Oturup ağladım
İspanyol Meyhanesi’nde
Kadehlerce seni yaşadım

En güzeli seni sevmekmiş meğer,
Ölesiye, delice, korkunç
Fırınlarda seni aramakmış ekmek diye
Seni beklemekmiş en güzeli
Ölümü bekleyen hastalara inat
Eski bir meyhane şarkısı vardı
Bir türlü hatırlayamadım
Sonra gözlerini düşünüp
Kadehlerde yeşil yeşil yandım

Biliyorum
Bir gün sen de geleceksin İspanyol Meyhanesi’ne
Bir gün sen de çılgın gibi sarhoş olacaksın
Sevdiğimiz şarkıları söyleyeceğiz sabahlara dek
Yeşilköy’e bin güneş doğacak şarapsı gecelerimizden
Ama yanımda kadınlar varmış
İnceymiş, beyazmış, güzelmiş üstelik
Sen yoksun ya, ellerini tutamıyorum ya
Şarabı aynı kadehten içemiyoruz ya
İspanyol Meyhanesi’nde seninle ölmek varmış
Vız gelir dünya

Yorgunum şimdi, bitkinim
Beni unut artık
Söyle garsonlara
Kırılmış bir kadeh gibi bıraksınlar beni
Şimdi İspanyol Meyhanesi’nde
Bir tahta masada kaldı adım
Yere dökülmüş şaraplara güneş doğuyordu
Seni unutmadım

Ne kadar giyinsen o kadar çıplaksın
Bir yerde belki yalan söyler aynalar
Güzelliğini değil, seni sevmiştim
Şimdi soyun, soyunabildiğin kadar

SENİ BEKLEMEK

Zor şeymiş meğer seni beklemek
Bir bulup bir kaybetmek ellerini
Yollarda, caddelerde seni aramak
Açılan her pencerede seni görmek pırıl pırıl
Sonra durup durup saatlere küfretmek
Oysa seni sevince beklemek güzel oluyor
Seni sevince geceler daha az karanlık
Sabahlar daha çok mavi
Seni sevince her gün daha güzelsin
Şimdi ölesiye sevildiğinden habersiz
Kim bilir nerdesin?

Zor şeymiş meğer seni beklemek
Sen buna macera mı diyorsun?
Bu sevmek oysa, bir şarkı gibi
Bu, unutamamak seni; bu, aramak
Sen buna macera mı diyorsun?
İnsan sevince arar
Ve arıyorsa bekler
Biliyorsun

Zor şeymiş meğer seni beklemek
Daha çok dağınık saçların(ı) sevince
Daha çok deniz gibi
Daha çok derin
Ve daha çok güzel öpünce
Yosun yeşiline çalan gözlerin(i)

YALAN

Yaşamak, yalan belki
Yalan, delice sevmek
Gözlerin, dudakların,
O yeminler hep yalan.
Yalan geceler boyu
Hep seni düşündüğüm
Yalan güller, şarkılar,
Menekşeler hep yalan

Acımasız ağını
Şimdi örüyor zaman
Sana inanmak kadar
Seni sevmek de yalan

Birkaç damla gözyaşı,
Kurumuş birkaç çiçek
Ne kaldı elimizde
Buruk hatıralardan?
Yalan, geceler boyu
Hep seni düşündüğüm
Yalan; güller, şarkılar,
Menekşeler hep yalan

Acımasız ağını
Şimdi örüyor zaman
Sana inanmak kadar
Seni sevmek de yalan

Yaşamak yalan belki

YALNIZLAR ŞARKISI

İlk ben duyuyorum sesini dudaklarının
Ben geçtim o yollardan pürtelaş (*)
Sen perişan şarkılarda şiir
Ve unutulmuş gözlerimde yaş

İlk ben gördüm gözlerini
Ben sevdim, sevince deli gibi
Ne çare bu koskoca İstanbul’da
Yalnızlık, yalnızlık bitirdi beni

(*) Pürtelaş: Telaşlı (olarak)

ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN  (22 Ağustos 1926s – 4 Kasım 1984)
Şair

AĞIR ŞİİR

En ağır işçi benim;
Gün yirmi dört saat, seni düşünüyorum.

AŞK FISILTILARI

1
Giyindin mi?
Tırnaklarını boyadın mı?
Ya dudakların?
Onları da boya.
Tara saçlarını bir güzel.
Hazır mısın?
Çıkabilir miyiz
Doruklarına aşkın?
O yerlere varabilir miyiz?
Denizleri geçebilir miyiz
El ele?
Hazır mısın?
Hadi, soyun öyleyse!..

2
Sağında bir yürek çarpıyor,
Benim yüreğim.
Sağımda bir yürek çarpıyor,
Senin yüreğin.
Şimdi
İki yürek, bir bedeniz;
Sonra
İki beden, bir yürek.

3
Her parçam bir ayrı yerde
Bir ayağım bugünde,
Bir ayağım yarında
Bir gözüm göklerde,
Bir gözüm denizlerde
Biri yaşamakta ellerimin
Biri ölümse,
Yüreğimse
Bin parçaya bölünmüş
Her biri bin yerinde

4
Beni çoğalt,
Beni artır,
Beni benimle çarp,
Seni bin yürekle seveyim.
Beni kendinle çarp,
Seni bir milyon yürekle seveyim.
Beni yerden yere çarp,
Duvardan duvara;
Öleyim,
Seni bir milyar yürekle seveyim

5
Bir ova
Sonsuz
Ovada bir at koşuyor
Soluk soluğa
Sarp bir kayalık
Dağ başında
Bir kartal kanat çırpıyor
Soluk soluğa
Ellerimde bir balık
Kıpkırmızı
Can veriyor
Soluk soluğa

6
Nefesin nefesime karıştı
Kokun kokuma
Etin etime karıştı
Gözlerim gözlerine
Suyum suyuna
Canım canına karıştı
Bir dere
Geldi ta uzaklardan
Gürül gürül
Denize karıştı
Gök toprağa karıştı
Toprak sonsuzluğa
Ben sana
Sen bana

7
Saat kaç?
Akşam oldu mu?
Gidiyor musun?
Yoo, gitme!
Kal ne olursun!
Bırak, giysilerin gitsin!
Çorapların,
Yüzüklerin,
Ayakkabıların gitsin
İstiyorlarsa
Sen kal bebeğim!
Aşk varsa,
Tanrı varsa

8
Yokluğunda
Hangi eve girdiysem
Hangi odaya
Orada ben yokum
Uzaklarda
Bir ev vardı
O evde bir oda
Orada sen yoksun

9
Uzaktayım
Beni çağırıyorsun
Yanındayım
Beni çağırıyorsun
İçindeyim
Beni çağırıyorsun
İçimdesin
Avaz avaz bağırıyorsun

10
Ölürdüm bu sevgiden yana yana
Alevlerim yıldızlara yükselirdi
Küllerim kaplardı tüm evreni
Ve ruhum dolaşırdı ta mehşere dek
Kordan bir çığlık gibi

Yaşamam, seni kıskandığım içindir

AYRILANLAR İÇİN

Yollarımız burada ayrılıyor
Artık birbirimize iki yabancıyız
Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
Her şeyi, evet her şeyi unutmalıyız

Her kederin tesellisi bulunur, üzülme
İnsan ne kadar sevse unutabilir
Mevsimler gelir geçer, yıllar geçer
Sen de unutursun bir gün gelir

Hiç yaşamamışçasına, hiç sevmemişçesine
Unutursun o günlerimizi, gecelerimizi
O günlerce, gecelerce sevişmelerimizi

Her şeyi, evet her şeyi unutabilirsin
Hatta bütün yazdıklarımı satır satır
Kalırsa, içinde bir derin sızı kalır

BEKLEYENLER İÇİN

Bir ayak sesi duymayayım
Kapıya koşuyorum
Gelen sen misin diye
Bir sarı saç görmeyeyim
Yüreğim burkuluyor
Ağlamaklı oluyorum
Her şey bana seni hatırlatıyor
Gökyüzüne baksam
Gözlerinin binlercesini görürüm
Bir rüzgâr değse yüzüme
Ellerini düşünmeden edemem
Yaktığım bütün sigaraların dumanları sana benzer
Tadı senden gelir
Yediğim yemişlerin
İçtiğim içkilerin
Ve içimdeki bu dayanılmaz sıkıntı
Bu emsalsiz hüzün
Seni beklediğim içindir

Resmine bakamaz oldum
Uykulardan korkuyorum artık
Utanıyorum odamdaki bütün eşyalardan
Şu sedir, hâlâ gelip oturmanı bekliyor
Şu ayna, karşısında güzelliğini seyretmeni
Şu kadeh, dudaklarına değebilmek için duruyor masada

Ve şu saat, geldiğin anda
Durabilir sevincinden
Zaman çıldırabilir
Çünkü benim dünyamda
Ölümsüzlük, seni sevmek demektir.

Bir çocuk, doğmayı bekler
Bir ağır hasta, ölmeyi
Bitkiler, yağmur ve güneşi bekler
Yalnız bir kadın, sevilmeyi
Ve düşün ki; bir adam,
İçinde bütün bekleyenlerin korkusu ve ümidi
Seni bekler
Asılmayı bekleyen bir idam mahkûmu gibi

Sen gelinceye kadar
Pencerem kapalı duracak
Rüzgâr gelmesin diye
Artık perdeleri açmayacağım
Gün ışığı girmesin diye
Sonra kahrolacağım
Bu karanlıkta, bu derin yalnızlıkta
Ve günlerce, gecelerce haykıracağım
Nerdesin diye, nerdesin diye

Bir gün bu kapıdan sen gireceksin
Biliyorum
Er geç bu bekleyişin bir sonu gelecek
Yıllarca sonra
Öldüğüm gün bile gelsen
Bütün bu bekleyişlerimi ve öldüğümü unutup
Çocuklar gibi sevineceğim
Kalkıp sarılacağım ellerine
Uzun uzun ağlayacağım

BENİ KÖR KUYULARDA MENDİVENSİZ BIRAKTIN

Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.

BİR ATEŞİM YANARIM; KÜLÜM YOK, DUMANIM YOK

Bir ateşim yanarım; külüm yok, dumanım yok
Sen yoksan mekânım belli değil, zamanım yok
Fırtınalar içinde beni yalnız bırakma
Benim senden başka sığınacak limanım yok

BİRAZ KÜL, BİRAZ DUMAN; O BENİM İŞTE

Biraz kül, biraz duman; o, benim işte
Kerem misali yanan; o, benim işte
İnanma gözlerine; ben, ben değilim
Beni sevdiğin zaman; o, benim işte

BİR DAMLA DEDİM, SEN BANA DERYA VERDİN

Bir damla dedim, sen bana derya verdin
Her anıma renk, ömrüme mana verdin
Yıllarca o tek mutluluğun girmediği
Dünyamı yıkıp yepyeni bir dünya verdin

BİR GÜN

Apansız uyanırsan gecenin bir yerinde
Gözlerin uzun uzun karanlığa dalarsa
Bir sıcaklık duyarsan üşüyen ellerinde
Ve saatler gecikmiş zamanları çalarsa
Bil ki, seni düşünüyorum

Bir vapur yanaşırsa rıhtımına; bin, açıl
Örtün karanlıkları masmavi denizlerde
Ve dinle kalbimi; bak nasıl çarpıyor, nasıl
O bütün özlemlerin koyulaştığı yerde
Bil ki, seni bekliyorum

Bir sabah gün doğarken aç perdelerini, bak
Sevinçle balkonuna konuyorsa martılar
Kendini tadılmamış derin bir hazza bırak
Dökülsün dudağından en umutlu şarkılar
Bil ki, seni istiyorum

Gecelerden bir gece uyanırsan apansız
Uzaklarda elemli, garip bir kuş öterse
Bir ceylan ağlıyorsa dağlarda yapayalnız
Ve bir gün kabrimde bir sarı çiçek biterse
Bil ki, seni seviyorum

BİR KER(R)E BAKANLAR UNUTUR DERDİ, GÜNAHI

Bir ker(r)e bakanlar unutur derdi, günahı
Görmem gözünün nuruna daldıkça sabahı
Ben hiç bu kadar sevmedim ömrümce siyahı
Görmem gözünün nuruna daldıkça sabahı

BU KADAR YÜREKTEN ÇAĞIRMA BENİ

Bu kadar yürekten çağırma beni
Bir gece ansızın gelebilirim
Beni bekliyorsan, uyumamışsan
Sevinçten kapında ölebilirim
Bir gece ansızın gelebilirim

Belki de hayata yeni başlarım
İçimde küllenen kor alevlenir
Bakarsın hiç gitmem, kölen olurum
Belki de seversin beni, kim bilir
Bir gece ansızın gelebilirim

“Kal!” dersen, dağlarca severim seni
Bir deniz olurum ayaklarında
Aşk bu, özleyiş bu; hiç belli olmaz
Kalbim duruverir dudaklarında
Bir gece ansızın gelebilirim

ÇIPLAK

Oramdan tutma!
Oramı elleme!
Orama dokunma!
Oram oranda kaldı
Sakın soyunma!

DAĞ RÜZGÂRI

Kaderde senden ayrı düşmek de varmış,
Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim.
Seni tanımadan,
Hele seni böyle deli divane sevmeden,
“Yalnızlık güzeldir” diyordum.
“Al başını, kaç bu şehirden,
Ufukta bir çizgi gibi gördüğün dağlara,
Rüzgârın iyot kokularını taşıdığı denizlere git,
Git gidebildiğin yere, git” diyordum.
Oysa ki, senden kaçılmazmış,
Yokluğuna bir gün bile dayanılmazmış,
Bilmiyordum.

Yine de dayanmaya çalışıyorum işte,
Bir kır çiçeği koparıyorum gözlerine benzeyen,
Geçen bulutlara sesleniyorum ellerin diye,
Rüzgâr; güzel bir koku getirmişse,
“Saçlarını okşayıp gelmiştir” diyerek avunuyorum.
Yaşamak seninle bir başka zamanı,
Bir başka zamanda seni yaşamak,
Her şeyden önce sen,
Elbette sen,
Mutlaka sen,
İster uzaklarda ol,
İster yani başımda dur,
Sen ol yeter ki bu zaman içinde,
Ben olmasam da olur.
Seni bir yumağa sarıyorum yıllardır,
Bitmiyorsun.
Çaresizliğim gün gibi aşikâr,
Su olup çeşmelerden akan güzelliğin,
İnceliğin ışık ışık yüzüme vuran,
Sen; güneş kadar sıcak,
Tabiat kadar gerçek,
Sen bahçelerde çiçekler açtıran,
Sudan, havadan, güneşten yüce varlık,
Sen, o tek sevgi içimde,
Sen, görebildiğim tek aydınlık,

Bir nefes de benim için al,
Havasızlıktan öldürme beni,
Bulutlara, yıldızlara benim için de bak,
“Susadım” diyorsam,
Bir yudum su içmelisin,
Ben yorulduysam, sen uyumalısın.
Ellerim sevilmek istiyor,
Saçlarım okşanmak istiyor,
Dudaklarım öpülmek istiyor,
Anlamalısın.

Ağaçların yeşili kalmadı,
Gökyüzünün mavisi yok,
Bu dağlar o dağlar değil,
Rüzgârında kekik kokusu yok.
Kim bu çaresiz adam?
Bu kan çanağı gözler kimin?
Kaç gecedir uykusu yok,
Gündüzü yok,
Gecesi yok,
Yok!
Yok!
Anladım.
Sensiz yaşanmaz bu dünyada,
İmkânı yok.

DOST BİLDİKLERİM

Sanırdım gündüzdü onlarla gecem
İçimde ümitti dost bildiklerim
Ne zaman yıkılıp yere düştüysem
Bırakıpta gitti dost bildiklerim

Nerde o sözlere kandığım günler
Her gülen yüzü dost sandığım günler
Acıdan tutuşup yandığım günler
Seni benden etti dost bildiklerim

GÜL BİRAZ BUNCA KEDER BUNCA GÖZYAŞI BİTSİN

Gül biraz; bunca keder, bunca gözyaşı bitsin
Gül biraz, şu gök kubbe kahkahanı işitsin
Her gidenin ardından koşmaya değmez hayat
Gelecekleri bekle; gidecek, varsın gitsin

İÇİMDE BİN TÜRLÜ KEDER

İçimde bin türlü keder
Senden gelir sana gider
Alnıma yazılan kader
Senden gelir sana gider

İSPANYOL MEYHANESİ

Kararmış tahta masamızda bir şişe şarap,
Gecelerden bir gece bezginiz.
Üstelik adamakıllı sarhoşuz.
Ellerin, ellerimde.

İspanyol meyhanesinde bir kadın,
Çığlık çığlığa şarkı söylüyor.
Belli, yıkılmış bir kadın.
Hayli çirkin, hayli geçkin, ağlamaklı.
Zayıf, incecik elli, kalın dudaklı.
Sesi bir tokat gibi patlıyor kulaklarımızda,
Yüzümüz al al oluyor.
İçimiz hüzün dolu, kahır dolu,
Gözlerimiz kanlı.

İspanyol meyhanesinde bir gece
Seninle baş başayız.
Üstelik sarhoşuz adamakıllı.
Daha içelim, daha içelim!

Başını dizlerime daya, gözlerin kapalı
Ağla biraz.
Bak, ben de ağlıyorum.
Ocakta odunlar sönüyor,
Görüyor musun?
Çığlık çığlığa bir kadın,
Duyuyor musun?

Ah, ölelim artık;
Bitsin bu delicesine koşu,
İspanyol meyhanesi yerin dibine batsın!
Yeter! Yeter!
Öleceksek ölelim.
Hadi, vur kendini şaraba,
Kedere ve aşka vur!
Daha içelim, daha içelim!

Alkol duvarını geçelim artık,
Damarlarımızdan ispirto akmalı.
Hey garson!
Sustur şu çığlık sesli kadını!
Söyle masamıza gelsin, içelim!
Hey garson!
Bütün hesaplar benden bu gece, sen de iç!
Kapat kapıları,
Yabancı gelmesin.
İspanyol meyhanesinde öldüğümüzü
Kimse bilmesin.
Daha içelim, daha içelim.

MÜEBBET HAPİS

Üç papaz, üç asa mahkûm.
Asın biri idama,
Biri yirmi seneye,
Biri de sana mahkûm.
Biri öldü kurtuldu,
Biri yattı kurtuldu,
Sana mahkûm olanın
Vay başına gelenler.

NASIL OLUR?

Beni sevsen,
Beni üzmesen,
Olur mu?
Olur, ama garip olur.
O zaman kederim kalmaz.
Bir şey değil,
Meyhaneciye karşı
Ayıp olur.

PİŞMANLIK

Beni seveceksen,
İyi sev!
Pişman et, dünyaya geldiğime!
Sevmeyeceksen,
Mesele yok.
Zaten pişmanım demektir.

RIHTIMDA

Bir beyaz gemiydi ayıran onları
Kadın güvertedeydi, adam rıhtımda
Şimdi unuttum yüzünü kadının
Adamın gözleri aklımda

Kana bulanmış bıçaklar gibi
Uzun kirpikleri ıslaktı
Adam dertli, adam darmadağın
Dokunsalar ağlayacaktı

Adam bitkindi, adam seviyordu
Kalan kederdi, giden gemiyse
“Taş olduğu içindir” dedim
Rıhtım taşları erimediyse

Derken, bir düdük öttü ansızın
Bembeyaz gemi gitgide ufaldı
Korkunç yalnızlığıyla baş başa
Rıhtımda bir adam kaldı

SENDE BİR SEN YAŞAR Kİ, O SEN DEĞİLSİN

Sende bir sen yaşar ki, o sen değilsin
Senden uzak o kadar ki, o sen değilsin
Seni senden başka bir ben bilirim
Bilmediğim bir sen var ki, o sen değilsin
Senden uzak o kadar ki, o sen değilsin

SENİNLE ÖLMEK İSTİYORUM

Dağ başında bir avcı kulübesi
Yerler diz boyu kar
Ocakta ateş
Dışarda rüzgâr
Hadi gel!
Önce sevişmeliyiz uzun uzun
Yerdeki ayı postunun üzerine uzanmalıyız
Bütün vücudunu santimetre karelere ayırıp
Birer birer öpmeliyim
Ve sonra sımsıkı sarılmalıyım sana
Böylece ölmeliyiz
Aradan yıllar geçip
Bizi buldukları zaman
Etlerimiz çürümüş olsa da
Kemiklerimiz ayrılmamalı birbirinden
Hadi gel!
Nefes almak hüner değil
Seninle ölmek istiyorum.

SEVDİĞİM DÜNYALAR KADAR

Sevdiğim dünyalar kadar;
“Gel!” dese bir gün, “Gel!” dese
Nesi var ömrün, nesi var?
Vesvese hepsi, vesvese

Bir şarkı gelir uzaktan
Söyler aşktan, yaşamaktan
Bir ses ki; ruhtan, dudaktan
O sese yandım, ah o sese

Mademki gönül böyle deli
Delicesine sevmeli
Usanıp yine sevmeli
Bitmese sevgi, bitmese

UZUYOR YILLAR GİBİ DAKİKALAR SEN YOKSAN

Uzuyor yıllar gibi dakikalar sen yoksan
Teselliler, ümitler neye yarar sen yoksan
Alev alev yanarken bilsen nasıl her gece
Bin defa ölüyorum fecre kadar sen yoksan

ÜLTİMATOM

Canımı sıkma benim!
Kötü söyletme!
“Gel!” diyorsam, gel!
“Git!” diyorsam,
Sakın gitme!

ÜMİTSİZ AŞKLAR İÇİN

Ben ümitsiz aşklar için yaratılmışım
Ayrılıklar için, sonsuz kederler için
Ne zaman ta derinden sevsem seni
Ezilmeli yeni açmış gülleri kalbimin

En güçlü zehir olmalı aşk dediğin
Alkol gibi damarlarıma yürümeli
Sarmalı her yanımı gece olunca
İçimde bir çıban gibi büyümeli

İnsan sevince her gün bir kez ölmeli
Her gün bir başka yerine saplanmalı o kurşun
Yollara düşmeli, perişan, deli divane
Erimeli potasında o garip var oluşun

Artık uzak bir anıdır huzur ve sükun
O büyük yangın başlamışsa yürekte
Bir gün gelir de bu çaresizliğin
Aranır bütün tesellisi ölmekte

O yerde sevilmek de yalan, sevmek de
Nereye baksan diz boyu karanlık
Boşuna bir ışık arama göklerden
Her şeyinle aşkın içindesin artık

Böyle gitgide derinlere çeker o bataklık
Orada ölümsüz olur nice kara sevdalı
Sevmek; hiç sevilmeden, korkunç güzel
Aşk dediğin, karşılıksız olmalı

ÜZGÜN DEĞİLİZ, BELKİ DE MEMNUN GİDERİZ

Üzgün değiliz, belki de memnun gideriz
Bir dilberin endamına meftun gideriz
Leyla’mızı kaç yıl aradık; yok, yine yok
Gel gör ki, cihandan yine mecnun gideriz

YALNIZLIK

Üzülme,
Tek başına koşacağın
Her koşuda birincisin.
Bozulma,
Tek başına kaldığın zaman.

NÂZIM HİKMET RAN (15 Ocak 1902 – 3 Haziran 1963)
Şair, oyun yazarı, romancı, anı yazarı

HOŞ GELDİN KADINIM BENİM

Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin!
Yorulmuşsundur;
Nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını
Ne gül suyum, ne gümüş leğenim var.
Susamışsındır;
Buzlu şerbetim yok ki, ikram edeyim.
Acıkmışsındır;
Sana beyaz keten örtülü sofralar kuramam,
Memleket gibi yoksuldur odam.

Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin!
Ayağını bastın odama;
Kırk yıllık beton,
Çayır çimen şimdi.
Güldün,
Güller açıldı penceremin demirlerinde.
Ağladın,
Avuçlarıma döküldü inciler.
Gönlüm gibi zengin,
Hürriyet gibi aydınlık oldu odam.

Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin!

MAVİ GÖZLÜ DEV, MİNNACIK KADIN VE HANIMELLERİ (*)

O, mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali; minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruliii
hanımeli
açan bir ev.

Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
Hazırlanmıştı ki devin;
Yapamazdı yapısını,
Çalamazdı kapısını
Bahçesinde ebruliiii
Hanımeli
Açan evin.

O, mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın.
Yoruldu devin büyük yolunda
Ve “Elveda!” deyip mavi gözlü deve
Girdi zengin bir cücenin kolunda
Bahçesinde ebruliiii
Hanımeli
Açan eve.

Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
Dev gibi sevgilere mezar bile olamaz
Bahçesinde ebruliiiii
Hanımeli
Açan ev..

(*) Türkiye’nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün eşi (29 Ocak 1923 – 5 Ağustos 1925 tarihleri arasında iki yıl, altı ay, yedi gün evli kalmışlardır) Latife Uşşaki Hanım (1898-1975) için yazıldığı ileri sürülür.

PİRAYE İÇİN YAZILMIŞ: SAAT 21-22 ŞİİRLERİ

22 Eylül 1945
Kitap okurum,
İçinde sen varsın.
Şarkı dinlerim,
İçinde sen.
Oturdum, ekmeğimi yerim:
Karşımda sen oturursun.
Çalışırım,
Karşımda sen.
Sen ki, her yerde “hâzır-ı nâzır”ımsın. (*)
Konuşamayız seninle,
Duyamayız sesini birbirimizin:
Sen, benim sekiz yıldır dul karımsın.

(*) Hazır ve nazır: Her yerde birden bulunan.

23 Eylül 1945
O şimdi ne yapıyor?
Şu anda, şimdi, şimdi?
Evde mi, sokakta mı?
Çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?
Kolunu kaldırmış olabilir.
— Hey gülüm!
Beyaz, kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi!..—

O şimdi ne yapıyor?
Şu anda, şimdi, şimdi?
Belki dizinde bir kedi yavrusu var,
Okşuyor.
Belki de yürüyordur, adımını atmak üzredir.
— Her kara günümde onu bana tıpış tıpış getiren
Sevgili, canımın içi ayaklar!..—
Ve ne düşünüyor?
Beni mi?
Yoksa
Ne bileyim
Fasulyenin neden bir türlü pişmediğini mi?
Yahut, insanların çoğunun
Neden böyle bedbaht olduğunu mu?

O şimdi ne düşünüyor?
Şu anda, şimdi, şimdi?..

24 Eylül 1945
En güzel deniz,
Henüz gidilmemiş olanıdır.
En güzel çocuk,
Henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz,
Henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz,
Henüz söylememiş olduğum sözdür.

30 Eylül 1945
Seni düşünmek güzel şey,
Ümitli şey,
Dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey.
Fakat artık ümit yetmiyor bana.
Ben artık şarkı dinlemek değil,
Şarkı söylemek istiyorum.

8 Ekim 1945
Çekilmez bir adam oldum yine;
Uykusuz, aksi, nalet. (*)
Bir bakıyorsun ki;
Ana avrat söver gibi, azgın bir hayvanı döver gibi bugün çalışıyorum.
Sonra bir de bakıyorsun ki;
Ağzımda sönük bir cıgara gibi tembel bir türkü,
Sabahtan akşama kadar sırtüstü yatıyorum ertesi gün.
Ve beni çileden çıkartıyor büsbütün
Kendime karşı duyduğum nefret
Ve merhamet…

Çekilmez bir adam oldum yine;
Uykusuz, aksi, nalet.
Yine her seferki gibi haksızım.
Sebep yok,
Olması da imkânsız.
Bu yaptığım iş ayıp,
Rezalet.
Fakat elimde değil
Seni kıskanıyorum,
Beni affet!

(*) (Halk ağzı) Lanet.

27 Ekim 1945
Bir elmanın yarısı biz,
Yarısı bu koskoca dünya.
Bir elmanın yarısı biz,
Yarısı insanlarımız.
Bir elmanın yarısı sen,
Yarısı ben.
İkimiz.

1945 YILI ARALIK AYININ DÖRDÜ (*)
İlk göz göze geldiğimiz günkü elbiseni çıkar sandıktan.
Giyin, kuşan,
Benze bahar ağaçlarına.
Hapisten,
Mektubun içinde yolladığım karanfili tak saçlarına.
Kaldır, öpülesi çizgilerle kırışık beyaz, geniş alnını.
Böyle bir günde yılgın ve kederli değil,
Ne münasebet,
Böyle bir günde bir isyan bayrağı gibi güzel olmalı Nâzım Hikmet’in kadını.

(*) Yine bu tarihte, İstanbul’da yayımlanan, sol eğilimli günlük Tan gazetesi (1935-1945); 2’nci Dünya Savaşı sırasında Naziler’e karşı Müttefikler’i destekleyen yayın çizgisi sonucu antikomünist bir propaganda ve karanlık bir provokasyon ile on binlerce göstericinin toplu linç ve yağma hareketine uğrayıp yayınını durdurmak zorunda kaldı. Gazeteci ve yazar Ali Naci Karacan tarafından satın alınıp (1950) “Milliyet” adı ile günümüzde yayımını sürdüren gazetenin bugünkü sahibi, Demirören Holding adına Erdoğan Demirören’dir.

RUBAİLER, İKİNCİ BÖLÜM, 6

Ben, spiker, konuştum,
Sesim bir tohum gibi ağır ve çıplak:
— Kalbimin saat ayarını veriyorum,
Gonga tam şafak vakti vurulacak.

ONUR ŞENLİ (doğ. 1 Ocak 1940)
Doktor, gazeteci, yazar ve şair

AGORA MEYHANESİ (*)

Sana bu satırları,
Bir sonbahar gecesinin
Felç olmuş köşesinden yazıyorum.
Beş yüz mumluk ampullerin karanlığında,
Saatlerdir boşalan kadehlere
Şarkılarını dolduruyorum.
Tabağımdaki her zeytin tanesine
“Simsiyah Bakışların”ı (**) koyuyorum.
Ve kaldırıp kadehimi
Bu rezilcesine yaşamaların şerefine içiyorum.
Burası Agora Meyhanesi!
Burada yaşar aşkların en madarası
Ve en şahanesi.
Burada; saçların her teline bir galon içilir,
Gözlerin her rengine bir şarkı seçilir.
Sen bu sekiz köşeli meyhaneyi bilmezsin,
Bu sekiz köşeli meyhane seni bilir.
Burası Agora Meyhanesi!
Burası arzularını yitirmiş insanların dünyası.
Şimdi içimde sokak fenerlerinin yalnızlığı,
Boşalan ellerimde kahreden bir hafiflik.
Bu akşam umutlarımı meze yapıp içiyorsam
Elimde değil,
Bu da bir nevi namuslu serserilik.
Dışarıda hafiften bir yağmur var.
Bu gece, benim gecem!
Kadehlerde alaim-i semaların (***) raks ettiği,
Gönlümde bütün dertlerin hora teptiği gece bu.
Camlara vuran her damlada seni hatırlıyorum
Ve sana susuzluğumu.
Birazdan şarkılar susar, kadehler boşalır,
Umutlar tükenir, mezeler biter.
Biraz sonra bir mavi ay doğar tepelerden
Bu sarhoş şehrin üstüne.
Birazdan bu yağmur da diner.
Sen bakma benim böyle delice efkârlandığıma,
Mendilimdeki o kızıl lekeye de boş ver.
Yarın gelir çamaşırcı kadın,
Her şeyden habersiz onu da yıkar.
Sen mesut ol yeter ki, ben olmasam ne çıkar?
Dedim ya, burası Agora Meyhanesi!
Bir tek iyiliğin tüm kötülüklere meydan okuduğu yer.
Burası Agora Meyhanesi!
Burası, kan tüküren mesut insanların dünyası.

(*) Şiire konu olan meyhane, İzmir’in Konak merkez ilçesinde tarihi Mezarlıkbaşı semtinden eski Türk mahallesinin sonu Eşrefpaşa semtine çıkarken İkiçeşmelik’in arka bölgelerine düşen ve aynı adı taşıyan Agora’daki salaş meyhanelerden biri. Şaire göre, “kokoreççi meyhane”. Ne var ki, bu şiirle ünlenen, Balat’ın (Fatih, İstanbul) tarihi çarşısı Leblebiciler Sokağı’nda Rum kaptan Asteri’nin açtığı (1890) Agora Meyhanesi olmuştur. Şiirin kısa öyküsü şöyle:

Bir akşam konuk gittikleri bir aile dostlarının evinde, baba Sabahattin Şenli, “Bizim oğlan çok güzel şarkı okur” deyince; Namık Kemal Lisesi (Konak, İzmir) öğrencisi Onur Şenli, “Anladım sevmeyeceksin beni sen nazlı çiçek” şarkısını okumuş. Ev sahibi aile de, ortanca kızlarının (daha sonra İzmirli bir gazete patronunun eşi) sesini övünce,o da, gözlerini Onur’dan ayırmadan “Simsiyah Bakışların” tangosunu okumuş. İlk görüşte aşk!.. Yazık ki, karşılık görmeyen bu aşkın meyvesi, bu şiir olmuş. Şiirin ilk adı “The Night, Wine and Love” imiş. Ama o dönemde Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi bünyesinde çıkarılan edebiyat dergisi Neşter’i ha­zır­la­yan Dr. Oktay Dikmen (çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı) tarafından “Agora Meyhanesi” olarak değiştirilmiş.

Anladım Sevmeyeceksin Beni Sen Nazlı Çiçek (Hicaz şarkı)
Söz: Mustafa Nâfiz Irmak, Müzik: Selahattin Pınar

Anladım sevmeyeceksin beni sen nazlı çiçek
Hasta gönlüm yine hicranını yalnız çekecek
Belki ruhum seni çılgınca severken ölecek
Yine sensin beni bir lahza şifâyâb edecek

(**) Simsiyah Bakışların (Tango)
Söz ve Müzik: (Diş Hekimi) Kadri Cerrahoğlu

Seni sevmem de haksız
Sevdim demem de haksız
Fakat ne çok insafsız simsiyah bakışların

Bir ılık gece gibi simsiyah bakışların
Aşk dolu rüya gibi simsiyah bakışların

O ne bakışlar öyle
Taş mı olaydım söyle
Beni çıldırtan böyle simsiyah bakışların

Bir ılık gece gibi simsiyah bakışların
Aşk dolu rüya gibi simsiyah bakışların

Deli ettin beni sen
Senin oldum artık ben
Bayram etsin o gülen simsiyah bakışların

(***) Alaimisema: Gökkuşağı.

 

 
Yorum yapın

Yazan: 20 Temmuz 2014 in Şiir

 

Etiketler: , , , , , , , , , ,

DURMAK YOK, YOLA DEVAM ya da ŞALVARLI ŞALGAM

KAZIKLI VOYVODA

— Rixos Otelleri (Rixos Hotels & Resorts); adını, Truva Savaşı sonucunda antik Perge kentini (Aksu, Antalya) kuran yedi efsanevi kahramandan biri olan Rixos’dan alıyor (ötekiler Kalkhas, Labos, Leonteus, Machaon, Minyasas ve Mopsos).

Rixos Labada’nın (Antalya, 2000) yanı sıra yedi farklı ülkede 19’u beş yıldızlı (*****), biri ise yedi yıldızlı (*******) olmak üzere 20 otel ile etkinlik gösteren turizm şirketinin sahibi, Sembol İnşaat’ın (SML) da Yönetim Kurulu Başkanı Fettah Tamince (42).

— E?..

— E’si; Fettah Tamince, RTE’yi Rixos Otelleri’nin günlüğü 9 bin 500 dolar olduğu ileri sürülen suitilerinde konuk ediyor.. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü yatı ile Mavi Tur’a çıkarıyor.

— Ne olmuş yani?..

— Antalya Lara’daki Temalı Park Projesi’nin ilk ihalesi nedensiz olarak iptal edilip ikincisi Tamince’ye veriliyor. Tamince’nin ortak olduğu on şirket, dokuz yıl boyunca devlete hiç kurumlar vergisi ödemiyor.

* * *

— RTE’nin 2014 Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasını da yürüten Erol Olçak (Arter Reklamcılık), bütçesinin yüzde 87’sini halkın ödediği Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’nu (TRT) 6 milyon lira dolandırmış.

— E?..

— E’si, aynı TRT; 4, 5 ve 6 Temmuz’da 2014 Türkiye Cumhurbaşkanlığı Seçimi AK Parti adayı RTE’ye 533 dakika, CHP ve MHP çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’ya üç dakika, HDP adayı Selahattin Demirtaş’a 45 saniye yer vermiş…

— Ne olmuş yani?..

— Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Davut Dursun ile TC Yüksek Seçim Kurulu Başkanı (YSK) Sadi Güven 4, 5 ve 6 Temmuz’da ağaçtan Ankara armudu topluyorlarmış.

* * *

— İstanbul Boğazı kıyısında, 47.2 hektarlık bir alanda sırtlar ve yamaçlar üstüne yayılmış görkemli Emirgân Korusu’nda (Sarıyer, İstanbul) üç köşk bulunuyor: Sarı Köşk, Pembe Köşk ve Beyaz Köşk…

— E?..

— 50 bin metre karelik bir alanda yer alan görkemli Dolmabahçe Sarayı’nın (Beşiktaş, İstanbul) eklentilerinden Musahiban Dairesi, adını 1929-1933 yılları arasında görev yapmış Afgan hükümdarı Muhammed Nadir Şah’ın (1883-1933) da içinde olduğu Musahiban Ailesi’nden alıyor. Girişi; Beşiktaş Barbaros Hayrettin İskelesi karşısında, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nin yanında. Bin 600 metre kare oturma ve üç bin 220 metre kare kullanım alanına sahip. 33 odası, iki orta salonu, iki yan salonu ve eklentileri var.

— E?.. E?..

— E’si; RTE; Sarı Köşk’ü, yanı sıra Musahiban ve Matrah-ı Amire Daireleri’ni ofis olarak kullanıyor. Dolmabahçe Sarayı içindeki Sergi Salonu ve 120 yıllık Yıldız Porselen Fabrikası’nın satış yeri olarak kullanılan binası da RTE’nin kullanımına “açılıyor”. Tarihi eser kapsamında bulunan padişah koltuklarının üzerine artık RTE oturup rahatlayacak, yorgunluğunu dindirecek.

— Ne olmuş yani?..

— TBMM Başkanlığı Genel Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı Kanunlar ve Kararlar Müdürlüğü; “Dolmabahçe Sarayı’nda RTE için ayrı bir makam odası tahsis edilmemiştir” diyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı, “RTE’nin Dolmabahçe Sarayı’nda iki ofisi var” diyor.

— E?.. Ne olmuş yani?..

— Köylünün biri, bir lokantaya gitmiş. Garsona, “Ne vaaa?” diye sormuş.
Garson, “Keşkek yağlı güzel çorba vaaa” demiş.
– “Başka ne vaaa?”
– “Keşkek yağlı güzel patlıcan kebap vaaa?”
– “Başka ne vaaa?”
– Keşkek yağlı güzel pilav vaaa.”
– “Başka ne vaaa?”
– “Keşkek yağlı güzel bamya vaaa.”
– “Başka ne vaaa?”
Sonunda garson kızmış:
– “Ananın şalvarlı şalgamı vaaa…

— Komik!.. Peki, bu yazıda Kazıklı Voyvoda fotoğrafının işi ne?..

— Adam, sünnetçi dükkânının vitrinine çalar saat koymuş. Biri, merak edip sormuş:
– Yahu, sünnetçi dükkânının vitrininde çalar saatin işi ne?
Sünnetçi, kötü kötü bakmış:
– “Ya ne koysaydım?”

İstanbul; 16 Temmuz 2014, Çarşamba

 

 
Yorum yapın

Yazan: 15 Temmuz 2014 in Haber

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

SABIKALI CUMHURBAŞKANI ve SABIKALI BAŞKOMUTAN ADAYI

TC CUMHURBAŞKANLARI

Bir potansiyel işveren, işe alacağı adayın güvenirliğini değerlendirmek ve varsa suç kayıtlarını görmek için kullanılan sabıka kaydına ilişkin bilgileri (adli sicil) isteyebiliyor..

Ama yurttaş, kendi seçeceği “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir” sloganlı Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Ulusu’nun birliğini temsil edecek Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başı Cumhurbaşkanı adaylarının güvenirliğini değerlendirmek ve varsa suç kayıtlarını görmek için kullanılan adli sicillerini isteyemiyor..

10 Ağustos 2014, Pazar.. Seçimin ikinci oylamaya kalması durumunda ise 24 Ağustos 2014, Pazar günü yapılacak Cumhurbaşkanı seçiminde AK Parti’nin adayı RTE (60), MHP ve CHP’nin ortak adayı Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu (71) ile HDP’nin adayı Selahattin Demirtaş’ın (41) Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’ndeki Merkez Adli Sicil’de tutulan -bilinen- adli sicilleri resmi olarak açıklansın!..

— “Halkı sınıf, ırk, din, mezhep ya da bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa kışkırttığı” gerekçesiyle Türk Ceza Kanunu’nun 312’nci maddesinin 2’nci fıkrası uyarınca 10 ay hapis cezasına çarptırılmış nevi şahsına münhasır RTE; bu ülkede yazık ki, 11 yıldır başbakan. Üstüne üstlük bir de Cumhuriyet’imizin ve ulusumuzun birliğini temsil edebileceğini düşünmek “Elm Sokağı’nda Kâbus” (1) olur.

— “Bizim referansımız İslam’dır” diyen (23 Eylül 1996, Yeni Yüzyıl), demokrasiyi amaç değil, araç olarak gören (14 Temmuz 1996, Milliyet), dinin emrettiği yasanın, “iki ayyaş”ın yaptığı yasadan daha saygın olması gerektiğini ileri süren (28.5.201, AK Parti Grup Toplantısı) bir anlayış; sözünü ettiği “iki ayyaş”ın koltuğuna, Çankaya Köşkü’ne çıkamaz!.. Çıksa da; Çankaya’da, 1940’lı yıllarda dokuzuncu Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı döneminde  (1938-1950) yapılan Atom Sığınağı’nın çelik kapıları da, olası 12’nci Cumhurbaşkanı RTE ve ailesinin bunca açığa vurmuş yolsuzluk söylentilerinden kaçabilecekleri bir sığınak olamaz (9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel (90), “Halkın tepesine bomba atılacağı bir ülkede, ‘Cumhurbaşkanı, Çankaya’da sığınak buldu!’ diye söz çıkmasının kendisini sığınağa girmemeye yönelttiğini belirterek söz konusu sığınağa hiç girmemişti).

— TBMM adına Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başkomutanı olamaz.

* * *

Diyelim ki, çıktı. Aşağıdaki andı hangi yüzle içebilir? Yanıt belli!.. O bilinen pişkin, utanmaz, sıkılmaz yüzle doğal!..

– “Cumhurbaşkanı sıfatıyla; devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma.. Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma.. Milletin huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma.. Türkiye Cumhuriyeti’nin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma büyük Türk milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine and içerim.”

Diyelim ki, çıktı.

Yazık ki, “vatana ihanet” dışında yargılanamayacak. O da TBMM üye tamsayısının en az üçte birinin önerisi üzerine, üye tamsayısının en az dörtte üçünün vereceği kararla…

Başta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı dönemindeki (1994-1998) “görevi boşlama”, “zimmet”, “kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık”, “resmi evrak ve kayıtlarda sahtecilik”, “suç işlemek için örgüt oluşturmak”, “suçu ve suçluyu övmek”, “halkı kin ve düşmanlığa kışkırtmak” suçları ile 17 ve 25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturmaları (2013) kapsamında olası TBMM soruşturmalarından beş yıl daha yakayı sıyırıp hakkındaki fezleke hazırlanması olasılığının önünü de yüksek yargıya yapacağı atamalarla (Anayasa Mahkemesi’nin 17 üyesinden 14’ünü, Danıştay üyelerinin dörtte birini, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili’ni, Askeri Yargıtay üyelerini, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyelerini ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) dört üyesini kendisi seçip atayabilecek) kapatıp koltuğunu sağlamlaştıracak. Resmen imzaladığı kararlar ve buyruklara karşı Anayasa Mahkemesi dahil, yargı mercilerine başvurulamayacak.

Seçeceği Yükseköğretim Kurulu üyeleri ve üniversite rektörleri de büyük olasılıkla İmam-Hatip Lisesi (İHL) çıkışlı olacak.

İlk başbakan, ikinci cumhurbaşkanı rahmetli İsmet İnönü’nün (1884-1973) ağzı ile, “Peh!.. Maskara!..”



VE ABDULLAH GÜL

28 Şubat süreci (2) sonrası Refah Partisi’nin (RP) kapatılmasından sonra (1998) aldığı 1 trilyonluk (TL) Hazine yardımını düzmece belgelerle harcanmış gibi gösterip devlete geri vermemesi üzerine açılan dava sonucu RP’nin Genel Başkanı Necmettin Erbakan (1926-2011) 2 yıl 4 ay hapse mahkûm olmuş, 68 yöneticisi 1 yıl ile 1 yıl 2 ay arası hapis cezası almıştı.

RP’den 19’uncu ve 20’nci dönem Kayseri milletvekilliğinin yanı sıra RP ile Doğru Yol Partisi (DYP) koalisyonunun oluşturduğu 54’üncü Türkiye Hükümeti’nde (Erbakan Hükümeti ya da REFAHYOL, 28 Haziran 1996 – 30 Haziran 1997) Devlet Bakanlığı ve Hükümet Sözcülüğü görevlerinde bulunan ve söz konusu “Kayıp Trilyon Davası“nda hakkında dokunulmazlığı nedeniyle ceza davası açılamayan Abdullah Gül (64); Cumhurbaşkanı olarak, ev hapsine alınan Erbakan’ı sağlık sorunları ve ileri yaş gerekçesi ile bağışlamıştı.

Şaşırtıcıdır, TC Cumhurbaşkanlığı resmi internet sitesinin “Cumhurbaşkanlarımız” sayfasında yer almayan 11’inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresi 28 Ağustos 2014, Perşembe günü bitiyor.

Ve önümüzdeki süreçte “Kayıp Trilyon Davası”ndan yargılanması gündemde.

ECEVİT’İN ALÇAKGÖNÜLLÜLÜĞÜ



TC’nin 10’uncu cumhurbaşkanını seçmek üzere TBMM’de düzenlenen 2000 Türkiye Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nde (3) üniversite mezunu olmaması nedeniyle Cumhurbaşkanlığı’na aday olamayan dönemin (28 Mayıs 1999 – 18 Kasm 2002) başbakanı “Kıbrıs Fatihi”, “Kenya Fatihi”, “Karaoğlan” Bülent Ecevit (1925-2006); koalisyon partilerinin bu yargyı değiştirme önerisini ve kendisine cumhurbaşkanlığı önerisi getirmesini teşekkür ederek reddetmişti. ABD sınırları dışında kurulan ilk Amerikan okulu Robert Kolej (İstanbul Amerikan Robert Lisesi; Arnavutköy, İstanbul) mezunu Ecevit; önce Ankara Hukuk Fakültesi, sonra da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi (DTCF)i İngiliz Filolojisi bölümüne kayıt yaptırmasına karşın yükseköğrenimini sürdürmemişti. Sanskrit, Bengal ve İngilizce dillerinde çalışmaları vardı.

Not:

RTE’nin akla zarar sözleri için Bkz.
http://tr.wikiquote.org/wiki/Recep_Tayyip_Erdo%C4%9Fan

Dipnot:

(1) “Elm Sokağı’nda Kâbus” (“A Nightmare On Elm Street”); ABD’li film yönetmeni, film yapımcısı ve senarist Wes Craven’in (75) yazıp yönettiği Amerikan korku filmi (1984). Filmin kötü adamı -çocuk katili- Freddy Krueger, sinema tarihinin en çok bilinen kötü karakteridir.

(2) 28 Şubat süreci- 28 Şubat 1997’de yapılan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı sonucu açıklanan kararlarla başlayan ve gericiliğe (irtica) karşı ordu ve bürokrasi merkezli süreç.

(3) Ecevit’in önerisiyle cumhurbaşkanı adayı olarak ön plana çıkan 10’uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer (73), Cumhurbaşkanlığının 279’uncu günündeki MGK toplantısında (19 Şubat 2001) Ecevit’e kaba bir biçimde Anayasa kitapçığını fırlatarak “Kara Çarşamba” olarak adlandırılan 2001 Türkiye ekonomik krizini başlatmıştı.

İstanbul; 3 Temmuz 2014, Perşembe

 
Yorum yapın

Yazan: 03 Temmuz 2014 in Haber

 

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , ,

İKİ FİLM BİRDEN: “KASIMPAŞALI RECEP” ve “KASIMPAŞALI RECEP”

Görüntü

Eskiden Türk sinemalarında da yurtdışında olduğu gibi bir “B Movie” (çok fazla reklamı yapılmaksızın dağıtımı yapılan düşük ya da gösterişsiz bütçeli film), ardından gerçek tanıtımı yapılan film yayınlanırdı. Ancak ilerleyen dönemlerde bu uygulama “normal” filmler gösteren sinemalarda ortadan kalktı.

Neyse, söz konusu iki film şunlar:

1- “KASIMPAŞALI RECEP” (1965) – Başrollerinde Zaza ve Kürt kökenli sinema oyuncusu, yönetmen, senarist ve yazar Yılmaz Güney (1937-1984) ile tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu, seslendirme sanatçısı, Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü öğretim görevlisi Tijen Par’ın (78) [Atıf Yılmaz’ın “Selvi Boylum Al Yazmalım” (1977) filminde Türkan Şoray’ı seslendirmişti, bu filmde kendisini Handan Kadıoğlu seslendiriyor] oynadığı, yönetmenliğini ise yönetmen, senarist ve yapımcı Nuri Akıncı’nın yaptığı bir duygusal, serüven filmi.

Filmin kötüleri: Kabakçı Süleyman (Mehmet Ali Akpınar), Kadir (Niyazi Vanlı) ve adamı (Kazım Kartal), kiralık katil (Hasan Ceylan) vb.

Filmin sonu: “Mutlu son” (“happy ending”) (Bkz. http://www.youtube.com/watch?v=0L4jCdq65sg).

2- “KASIMPAŞALI RECEP” (2014) – Kendi düşüşündeki başrolünü TC’nin 11 yıllık başbakanı ve AK Parti’nin 12 yıllık genel başkanı RTE ile yolsuzlukla suçlanan bakanları, mahdum ve kerimeleri, devletle yapılan sözleşmelerden yararlanan varlıklı işadamları, sadık adamları, satın alınmış bir dizi medya kuruluşu ve onlarla birlikte gelmiş köşe yazarlarının oynadığı bir aile, belgesel, politik ve suç filmi. Yönetmen, yine RTE.

Filmin “sözde” kötüleri: Eski imam, vaiz ve yazar Fethullah Gülen (73) önderliğindeki “paralel devlet”, yargı ve polis gücündeki destekçileri, Almanlar, Amerikalılar, Araplar, Yahudiler, İsrail, yeni muhafazakârlar, ABD’li haber kanalı CNN, bir dizi uluslararası ve yerel banka, Dış İlişkiler Konseyi (CFR), hatta Birleşik Krallık’ın Kraliçesi İkinci Elizabeth (88), casus böcekler, çapulcular, dinleme aygıtları, mart kedisi, özgür basın, “sözde sanatçılar”, Twitter, mivitter vb.

Filmin sonu: “Atma Recep, din kardeşiyiz!..” ve “kötü son” (“bad ending”).

* * *

Yılmaz Güney’in canlandırdığı “Kasımpaşalı Recep”; İstanbul’u haraca kesen, yeni türemiş genç bir kabadayı… “Namusu ile çalışıp üç-beş kuruş kazanan adamın parasında gözüm yok benim. Asıl avanta başka! Gayri meşru yollardan vurgun vuran uyanıkları bulmalı. Haydan gelen huya gitsin hiç olmazsa. Yoksa alın teri ile kazanan adamın malına el uzatmak namussuzluk olur ki, o da bizim defterde yazmaz. Allah esirgesin!..” der.

RTE’nin canlandırdığı “Kasımpaşalı Recep” ise bildik!.. “Halkı sınıf, ırk, din, mezhep ya da bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa kışkırttığı” gerekçesiyle 10 ay hapis ve 176,66 TL para cezasına çarptırılan.. Hakkında 18 dosyadan (kimileri Akbil, İSFALT, İSTAÇ, İDO ve mal beyanında sahtekârlık) açılan davalar, dokunulmazlığı süresince dondurulan.. Yine hakkında TBMM’de; “görevi ihmal, zimmet, kalpazanlık, sahtecilik” gibi suçlardan oluşan üç dosya bulunan.. En yaşamsal bağlaşıklarını (müttefik) hedef alan akıl almaz komplo kuramları üreten.. Dönüştürücü değil, bölücü.. Dikkat dağıtmak ve destekçilerini çevresine toplamak amacı ile çeşitli iç ve uluslararası bunalımlar yaratmakta son derece başarılı.. Basın özgürlüğüne karıştığını dolaylı yoldan kabul eden.. Kendisinin yanı sıra Türkiye’nin saygınlığına, hukukun üstünliğüne ve kriz yönetime ilişkin güvene çok büyük, onarılamaz hasar veren.. Telefon dinlemelerine takılan.. “Elhamdülillah” şeriatçı.. “Nihai hedefim, Çankaya Köşkü’ne çıkmaktır” diyen eskimiş bir lider.

Bu eskimiş lider, 1965 yapımı film gösterime girdiğinde limonata ve simit satan 11 yaşında bir çocukmuş. Anlaşılan, “Asıl avanta başka!..” sözünü 49 yıldan bu yana değişik yorumluyor.

İstanbul; 22 Haziran 2014, Pazar

 
Yorum yapın

Yazan: 22 Haziran 2014 in Haber

 

Etiketler: , , ,

2014 SOMA KÖMÜR MADENİ KIYIMININ ARDINDAN

2014 SOMA KÖMÜR MADENİ KIYIMI

13 Mayıs 2014, Salı.. Saat 15.10 dolayı..

Manisa ilinin Soma ilçesine bağlı Eynez köyünün Karanlıkdere mevkii..

İşadamı, yerbilim (jeoloji) mühendisi Alp Gürkan’ın (76) (1) kurucusu ve yönetim kurulu başkanı olduğu dokuz yıllık Soma Holding (Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu’ndan (TTK) sonra Türkiye’nin en büyük kömür üreticisi) tarafından beş yıl önce Ciner Grubu’ndan devir alınıp rödövans (2) karşılığında işletilen (49 milyon TL gelir elde ettikleri sanılıyor) ve yılda kalori düzeyi 4 bin 500 olan 6 milyon ton kömür çıkartılan 15 milyon ton rezervli Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. kömür ocağı..

Vardiya değişimi sırasında 787 işçinin bulunduğu maden giriş kısmının 400 metre altında damar yangını çıktı (Elektrik panosundan kaynaklandığı düşünülmüş; ancak TMMOB Maden Mühendisleri Odası eski Başkanı Mehmet Torun ve Elektrik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi, trafoya bağlı olmadığını açıklamıştı). Elektriklerin kesik olması nedeni ile asansörlerin çalışmadığı madenin 2 kilometrelik galerisinde çıkış bölümüne yakın olan işçiler dışarı çıkmayı başarırken, yaklaşık 300 işçi yangının etkisi ile zehirli dumanla dolan 800 metre derinlikte kuşatılmış kaldı (Türkiye’nin birinci ve Avrupa’nın -Rusya toprakları hariç- ikinci en yüksek gökdeleni 66 katlı İstanbul Sapphire’in yüksekliği 261 metre, dünyanın en yüksek gökdeleni 160 katlı Burç Halife’nin (Dubai, BAE) yüksekliği 828 metredir).

İlk olarak çevredeki bir maden ocağından gelen tahliye ekibi kurtarma çalışması başlattı. Çevre illerden yapılan takviyelerle birlikte kurtarma çalışmalarında toplam 27 ambulans, üç kurtarma ekibi ve bir helikopter görev yaptı. Kurtulmayı başaran yaklaşık 30 işçi hastaneye kaldırılırken, işçilerin mahsur kaldığı galerilere temiz hava verildi.

Ne var ki, düşük güvenlik düzeyi nedeni ile maden kazalarının yoğun olduğu ve resmi istatistiklere göre 1941’den bu yana kazalarda 3 binin üzerinde madencinin yaşamını yitirdiği Türkiye Cumhuriyeti tarihinin bu en çok can yitimine neden olan madencilik kıyımında da; 301 işçi karbonmonoksit gazından zehirlenerek yaşamını yitirirken, 486 işçi yaralı olarak kurtuldu. Kurtarma çalışmaları, kıyımın beşinci günü son buldu (17 Mayıs 2014, Cumartesi).

Aynı gün, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik; maden ocağında çalışan 2 bin 896 işçiden geriye kalan 2 bin 595 işçiye üç ay kısa çalışma ödeneği verileceğini, kıyımda yaşamını yitiren 301 işçinin ailelerine de bir keze özgü olmak üzere 415 TL (!) tutarında cenaze yardımı ödemesi yapılıp, bin 500 TL’nin üzerinde ölüm aylığı bağlanacağını söyledi (17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturması kapsamında rüşvet ve kaçakçılık yaptığı savı ile gözaltına alınıp 11 gün sonra salıverilen İran kökenli iş adamı Reza Zarrab’ın (31), 2010’da evlendiği şarkıcı ve oyuncu eşi Ebru Gündeş’e (40) 38’inci yaş gününde aldığı safkan İngiliz atı “Duty Free” (“Gümrüksüz”) ile kamera sistemli özel aktarım aracının değeri 800’şer bin TL. Zarrab çiftine Somalı madencilerden daha mı çok kazandırdı acaba?).

Başbakan RTE de, kıyımda yaşamını yitiren 301 işçinin “şehit” sayılması için çalışmaların yapılması konusunda yönerge verdi. Böylece yaşamını yitiren işçilerin geride kalan yakınları, devletten ödence (tazminat) ya da maddi yardım almaya hak kazanabilecek.

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın (TEPAV) “Madenlerde Yaşanan İş Kazaları ve Sonuçları Üzerine Bir Değerlendirme Raporu, 2010”a göre; 100 milyon ton kömür üretimi başına düşen ölüm sayısı ABD’de 1-6 arasında değişirken, Türkiye’de yıllara göre 900’ü aşıyor.

* * *

Türkiye’de 13-15 Mayıs (üç gün), KKTC’de 15-16 Mayıs (iki gün) “ulusal yas”, Pakistan’da 15 Mayıs “yas” ilan edilirken; Bolivya, Küba ve Venezuela’daki maden işçileri de bir günlük iş bırakma ve üç günlük “yas” kararı aldı

Türkiye ve KKTC’de 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlamaları iptal edildi (2012’de de, “Mayıs ayında havanın soğuk olacağı (!) ve bu açıdan öğrenci ve yurttaşlara yük olmaması” (!) gerekçesiyle başkent Ankara dışındaki illerde, stadyumlarda kutlanması MEB Orta Öğretim Genel Müdürlüğü’nce okullara gönderilen bir yazıyla engellenmişti. Bu karar cumhuriyetçi kesimin büyük tepkisiyle karşılaşmış, bu konuda Konyalı bilgisayar programcısı Alper Ayhan (27) tarafından bir dava açılmış ve kazanılmıştı).

Soma’daki kazada yaşamını yitirenler için Diyanet İşleri Başkanlığı katında Türkiye genelinde cuma namazı öncesi Kuran okunup dua edilirken, Papa 1’inci Franciscus (78) da dua çağrısında bulundu.

İnternet arama motoru Google, Türkiye ana sayfasının alt bölümüne siyah kurdele yerleştirdi.

* * *

TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi’ne göre;

– Yangın, kömür kaynaklı idi. Yani elektrik döşemi ile ilgisi bulunmamakta idi.
– Yangın, madene temiz hava basan kanal üzerinde meydana gelmişti.
– Zehirlenmeler, erken saptanıp hava yönünün değiştirilmesinde geç kalınmasından kaynaklı idi.
– Özdevinim (otomasyon) yöntemi eski ve yetersizdi.
– Patlayıcı ve zehirleyici gazlara karşı erken tespite bağlı gerekli manevraların “manuel” yapılması nedeniyle geç kalınmıştı.

SORUŞTURMA

Manisa Cumhuriyet Başsavcısı Durdu Kavak (49), “Soruşturma başlatıldı, ancak ilk aşamada gözaltına alınacak amirler de (sonradan üç kişi oldukları açıklandı) işçilerle birlikte yaşamını yitirmiş durumda” derken; Soma Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturmada, avukatlık döneminde AK Parti Bilecik İl Başkan Adayı olan savcı Ömer Türken görevlendirildi (Soma’da dört Cumhuriyet Savcısı görev yapıyor: Adem Aktaş, Gökhan Şahin, Yakup Taşkın  ve Ömer Türken).

Yargıçlar Sendikası Genel Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu’na (47) göre; kanıtların karartılmasının önüne geçmek üzere savcılar çabucak harekete geçmeli, bu kapsamda kuşkulular için gözaltı kararı çıkartılmalı.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız (52); üç iş müfettişi, dört bilirkişi ve iki savcıdan oluşan bir kurulun ocağın tehlike ve risk oluşturmayan, arama ve kurtarma çalışmalarının bulunmadığı bölümlerine girerek yönetimsel ve adli soruşturma sürdürdüklerini.. Çocuk yaşlardan başlayarak “çocuk işçi” olarak çalışan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik (58), İş Teftiş Kurulu Başkanı Mehmet Tezel başkanlığında son denetimlerde görev almamış bir heyetin görevlendirildiğini söyledi. Ne var ki, İş Teftiş Kurulu Başkanı Mehmet Tezel’in, “Eski yöntem baskın türü denetimlerden vazgeçtik. Ne zaman geleceğimizi, hangi koşullarda denetim yapacağımızı daha önceden bildiriyoruz” sözleri hâlâ belleklerde (Bursa, Haziran 2013).

* * *

Akhisar Cumhuriyet Başsavcılığı’nın eşgüdümünde yürütülen soruşturma kapsamında 5237 sayılı TCK’nin 85/2 maddesi“ gereğince “ihmal, birden çok kişinin ölümüne neden olmak” suçlaması ile gözaltına alınan 36 kişiden sekizi tutuklandı. CHP Genel Sekreter Yardımcısı ve CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel ise, soruşturmanın TCK’nin 83/3 maddesinden yürümesi gerektiğini ileri sürdü.

TCK’nin 85/2 maddesi, kusurda bulunarak birden çok insanın ölüm ya da yaralanmasına neden olmanın cezasını 3-15 yıl hapis öngörürken; 83/3 maddesi, belli bir yükümlülüğün ihmali ile ölüme neden olan kişi hakkındaki temel cezayı 15-25 yıl hapis olarak belirliyor ve “cezada indirim de yapılmayabilir” yargısını getiriyor.

Tutuklanan sekiz kişi şunlar:

1- Akın Çelik (İşletme Müdürü),
2- Ramazan Doğru (Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdür. İş kazaları nedeni ile doğacak hukuki ve cezai soruşturmalar için tek yetkili. Aynı işletmede İdari ve Sosyal İşler Müdürü olan eşi Melike Doğru; Ak Parti’den de Soma Belediyesi Meclis Üyesi),
3- Yalçın Erdoğan (Maden Mühendisi),
4- Ertan Ersoy (Maden Mühendisi),
5- Mehmet Ali Günay Çelik (Teknisyen),
6- Can Gürkan (Alp Gürkan’ın oğlu ve Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı),
7- Hilmi Kazık (Emniyet Vardiya Amiri),
8- Yasin Kurnaz (Emniyet Vardiya Amiri).

YAZIKLAR OLSUN!..

Ekim 2013’te CHP Genel Sekreter Yardımcısı ve CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel’in (40) hazırladığı, MHP ile BDP milletvekilleri tarafından desteklenen, 60 vekilin imzaladığı Soma’daki maden ocaklarında meydana gelen iş kazalarını araştırma amacıyla bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını öneren soru önergesi; yazık ki, kıyımdan yalnızca 14 gün önce TBMM gündemine getirilmiş (29 Nisan 2014), ancak AK Parti milletvekillerinin oyları ile geri çevrilmişti. Başbakan RTE, başlığı hariç içinde beş kez “Soma” geçen söz konusu önerge için, “Tamamen gündemi meşgul etmeye yönelik. Yapıcı değil!” deme sezişsizlik ve eşi benzeri bulunmayan bilinen küstahlığını göstermişti.

Ne o?..  25 Temmuz 2013’ten bu yana dokuz iş güvenliği uzmanı ve üç işyeri hekiminin çalıştığı belirtilen Soma Kömür İşletmeleri A.Ş.; 2012 ve 2013’te ikişer kez, 2014’te ise 13, 14, 17 ve 18 Mart’ta (kazadan 56 gün önce) iş sağlığı ve iş güvenliği yönünden denetlenmiş (!), yürürlükteki yasalara aykırı bir durum olmadığı (!) belirlenmiş. Oysa, müfettişlerin geleceklerini daha iki hafta öncesinden haber verdikleri, en çok 300 metreye indikleri, işçilerin sürünerek girdikleri yerlerden habersiz oldukları çokça dile getiriliyor.

Kasım 2013’te de Zonguldak’ta yüzlerce madenci, çalıştıkları madenin içine barikat kurarak çalışma koşullarını protesto etmişti.

“İŞ KAZASI DEĞİL, CİNAYET! ÖFKELİYİZ, HESAP SORUYORUZ, İŞ BIRAKIYORUZ!”

Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Türk Tabipleri Birliği (TTB) üç günlük “eylem takvimi” ilan etti.

“Soma’daki katliamın sorumlularını biliyoruz” diye başlayan ortak açıklamada; “Özelleştirme, taşeronlaştırma politikalarını sürdürenler, maliyet düşürmek için işçilerin yaşamına kastedenler, onları yüreklendirenler, daha önceki madenci katliamlarını söz ve icraatları ile aklayanlar, İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası ile işyerlerindeki denetimleri bile özelleştirenler Soma katliamının failidir ve hesap vermelidir” denildi ve tüm işçi sınıfı, emekçiler ve emek dostları, Soma’daki işçi kardeşlerimiz için ayağa kalkmaya çağrıldı.

O AYAKLAR, O ELLER KIRILSIN!..

Ülke genelinde, kıyımdan dolayı çeşitli tepkiler gösterildi. Kıyımın ertesi günü Arnavutluk gezisini iptal ederek Soma’ya giden RTE, Soma Belediyesi’nde yaptığı basın açıklamasının ardından çıkışta kendisini bekleyen yurttaşlara seslenirken protesto edildi. “Bunlar olağan şeylerdir” diyen RTE, girip sığındığı “Yeşil Portakal” marketler zincirinin Soma mağazasında da yüzüne yüzüne hesap sorulunca, umarsız tokatını konuşturdu!.. (3)

— Günlük siyasi gazete Evrensel’in Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat ve Özer Akdemir’in konuştuğu G.K. adlı üniversite öğrencisi kadın, “RTE, kendisine, ‘Babamın katilinin burada ne işi var?” diye bağıran 15-16 yaşlarında bir kız çocuğunu (yonhaber.com’a göre adı Hatice), başını koltuğunun altına alarak defalarca yumrukladı. Kız, ‘Yapma abi!..’ diyordu. Babam da yanımdaydı. Korkuyorum” derken; söz konusu marketin çalışanları, işyeri güvenlik kamera görüntülerinin “malum” kişilerce toplandığını söylediler.

— MHP Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan ise, RTE’nin “hırpaladığı” kişinin Taner Kuruca adlı bir madenci olduğunu ve kendisi ile görüştüğünü belirtti. Taner Kuruca; markette alışveriş yaparken RTE’nin kendisini “gösterici” zannettiğini, korumaların tekme tokatlarının yanı sıra RTE’nin, “Niye kaçıyorsun (u)lan, İsrail dölü!.. Gel buraya!..” diye aşağılayıp, gözdağı vererek yakasına yapıştığını söylüyor ve “O kadar kalabalık daldılar ki, hiçbir şey hatırlamıyorum” diyor. (4)

RTE, hız kesmiyor. Korumalarının arasında, “Haydi gel!.. Burada yuf de!..” diye horozlanıp yurttaşın gözünü korkutuyor.

Görevi; RTE’nin resmi ve özel yazışmalarını, her türlü protokol ve törenlerini düzenlemek ve yürütmek olan Başbakanlık Müşaviri Özel Kalem Müdür Yardımcısı Yusuf Yerkel (30), Özel Harekâtçı iki polisin yere çaldığı protestocu-on yıllık madenci Erdal Kocabıyık’ı (30) pek kaba ve hoyrat bir biçimde tekmeliyor. Sonrası; bir yandan “Sükûnetimi muhafaza edemediğimden dolayı üzgünüm” diyor, öte yandan yerde tekmelediği kişinin kendisine saldırdığını ileri sürüp Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servis İdari Sorumlusu Doç. Dr. Servan Gökhan’dan “darp” nedeniyle yedi günlük rapor alıyor (https://mobile.twitter.com/YusufYerkel). Tekmeleme olayını “yürekler acısı” bulan Başbakan Yardımcısı ve AK Parti Bursa Milletvekili Bülent Arınç (66), rapor konusu için de “trajikomik bir olay” diyor.

2011 Türkiye Genel Seçimleri (12 Haziran 2011) öncesi Başbakanlık Müşaviri Özel Kalem Müdür Yardımcılığı görevine getirilen bu dengesiz, densizin; 21 Mayıs 2014’den başlayarak görevden alındığı bildirildiyse de, “Başbakanlık” resmi internet sitesinin “Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü” sayfasında hâlâ görevde olduğu açıkça görülüyor (Bkz. http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/_Global/_PrincipalClerk/pg_PrincipalClerk.aspx).

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı, Tanıtım ve Medya Başkanı, Gaziantep Milletvekili Doç. Dr. Hüseyin Çelik; “Başbakan’ın çevresinde olan yüzlerce insanın iddialarına itibar etmiyoruz. Bu, size kalmış bir şey” deme alışıldık, bildik yüzsüzlüğünü gösteriyor. Tel Aviv (İsrail) Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Doğan Işık da -İsrail’in Soma’ya 4 bin 490 km. uzak bir kentinden ve doğal Dışişleri Bakanlığı’nın talimatı ile-, “Sayın Başbakanımız, hiçbir şekilde iddia edildiği gibi bir ifadede bulunmamıştır” açıklamasında bulunuyor.

Boy 1.85 m., kilo 93 kg. Sanki Dünya Boks Birliği (WBA) Ağır Sıklet Boks Şampiyonu!..

Ne demeli?.. İşi sarpa sarmış.. Boy bosuna, ağırlığına, yüküne, yüzüne tükürülesilerin, uydularının, yalakalarının -adı ister Hatice, ister Taner olsun- acısı olan, üzüntülü, suçsuz yurttaşa kalkan elleri, tekmeledikleri ayakları kırılsın!..

“YAŞAM ODALARI” (Refuge Chambers = Sığınma Odaları)

Soma Holding Yönetim Kurulu Başkanı Alp Gürkan’ın, günlük siyasi gazete Dünya’ya verdiği röportajda (29 Nisan 2013), oluşturduklarını ileri sürdüğü, herhangi bir kaza anında 500 işçinin 20 gün süreyle yeraltında yeme içme gereksiniminin karşılanacağı ve dışarıyla oksijen bağlantısının kurulacağı berkitilmiş (müstahkem) “yaşam odaları”nın olmadığı ortaya çıktı.

Yeterli bir “yaşam odası”nın fiyatı yaklaşık 250 bin ABD doları (525 bin 550 TL). Odaların içinde su, yiyecek, oksijen, sağlık çantaları ve telefon gibi yaşamsal gereksemeler bulunuyor. Günlük ortalama bir kişinin gereksinimlerinin hesaplandığı “yaşam odaları”na sığınanlar, burada 30 günün üzerinde yaşayabiliyor. Bu da kurtarma ekiplerine yeterli zamanı sağlıyor (Akla yönetmenliğini David Fincher’ın yaptığı ve başrollerini Oscar’lı aktris Jodie Foster ile Forest Whitaker’ın paylaştığı “Panik Odası” filminde (2002), Manhattan’daki (NY, ABD) dört katlı evde sığınak olarak yapılmış panik odası geliyor). Dışarıdan “yaşam odası” getirten şirketlerin yöneticileri; hazırladıkları projeleri ilgili kurum ve bakanlıklara sunduklarını, ancak söz konusu projelerin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı arasında kaldığı için askıya alındığını belirtiyorlar.

GAZ MASKELERİ

Kıyımdan yaralı olarak kurtulan Somalı madenciler, kullandıkları gaz maskelerinin “zamanı geçmiş” (1993 Çin yapımı ve 1998 son kullanım tarihli), “küf bağlamış” olduğunu; kendilerine, gereksiz kullanmaları durumunda maaşlarından 400 TL kesileceği bildirildiğinden söz konusu maskeleri daha önce denetimden kaçındıklarını söylüyor.

ABD Eyaletler Arası Madencilik Komisyonu’na bağlı Maden Güvenliği Komitesi Başkanı Randall Harris’e göre; Somalı madencilerin kullandığı gaz maskeleri, kömür madenleri için kesinlikle uygun değil. Sadece havadaki kirli dumanı filtrelemeye yarayan bu maskeler, belli bir oksijen oranının altında (yüzde 20) hiçbir işe yaramıyor ve ABD’de kullanımları yasak. Yararları da, ileri sürüldüğü gibi 45 dakika değil, yaklaşık 15-16 dakika.

ABD’deki madenlerde kullanılan gaz maskelerinin elde ediliş değeri 700 dolar. Madenlerde, her 30 dakika uzaklıkta “kasalarca” bulunan bu maskeler, yaklaşık bir saat temiz hava ve oksijen desteğine gereksinmeden, solunan ve geri bırakılan havayı kendi içinde dezenfekte ediyor.

* * *

BURNUNU SÜRTERLER SENİN!..

Müzik, TV, telekomünikasyon ve internet kesiminde etkinlik gösteren Fransız medya kuruluşu Vivendi SA’ya bağlı Fransa’nın ilk şifreli kanalı Canal+’da “Les Guignols de l’Info” (“Haber Kuklaları”) adı ile yayımlanan yergisel (satirik) lateks kukla gösterisinde; TV sunucusu ve yazar  Patrick Poivre d’Arvor (PPDA) (67), kafasında hypodermics bulunan kukla görünümü ile, “Ben ne anlatıyorum? Türk madenciler kimin umurunda? Bugün bayram! Cannes’dayız” deyip bir “kukla kadın” ile birlikte ABD’li prodüktör, şarkıcı ve rapçi Pharell Williams’ın (41) “Happy” (“Mutlu”) şarkısı eşliğinde dans etti (14 Mayıs 2014).

Sonrasında,  67’nci Cannes Film Festivali’nden temsili görüntüler ekrana getirip, “Kış Uykusu” adlı filmi “Altın Palmiye” için yarışan Türk yönetmen, senarist ve fotoğraf sanatçısı Nuri Bilge Ceylan’ın (55) yüzü siyaha boyanmış bir biçimde kırmızı halı üzerinde yürümekte zorlanan kuklası için, “Anlaşılan Türkiye’deki maden kazası ağır hasar vermiş” yorumunda bulundu.

Düşünüşü, anlayışı ve kavrayışı kıt; insanlık sevgisi ve duyarlığından payını alamamış bu insan taslağı; eleştiriler üzerine, “Televizyonda çıkan bir kukla ile benim gerçek kişiliğimi lütfen karıştırmayın!.. Ben de Soma’daki bu olaydan dolayı derin üzüntü içerisindeyim” demek zorunda kaldı.

İtalyan gazeteci ve yazar Carlo Collodi’nin “Pinokyo”su (“Pinocchio”) sanki!.. Yalan söyledikçe burnu uzuyor.

Bak, PPDA!.. Sakın burun kıvırma!.. Yakalar, burnunu sürterler senin!..

* * *

Yaşamını yitirenlere rahmet, ailelerine ecir sabır, yaralılara acil şifalar!..

Tüm işçi sınıfı, emekçi ve emek dostlarının başı, başımız sağ olsun!..

Kahrolsun o “bilinen” kahrolasılar!..

(1) Dokuz önceki yıl, Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu’nun (TKİ) 130-140 dolara mal ettiği kömürün tonunu 23.8 dolar maliyetle çıkardıklarını, özel sektörün çalışma tarzı ile düşürdüklerini söyleyen Alp Gürkan; Sedat Kapanoğlu’nun (38) 1999’da “sourtimes.org” sitesinin bir parçası olarak oluşturduğu, her türlü konu ve kavram hakkında, kayıtlı yazarların yorumlarını içeren katılımcı sözlük tarzında “Altın Örümcek En Başarılı Kişisel Web Sitesi” ödüllü ağ sayfası Ekşi Sözlük’ünün “madeira” adlı kullanıcısına göre, İskoçya’da Alp Gürkan Adası’nın sahibi. Komşu adaların çocukları, sözde her gün bu adadaki iki basketbol alanına oynamaya gelirmiş ve Alp Gürkan’ın adadaki evinin bacası halen tütermiş (5 Şubat 2002). Alp Gürkan -kıyımdan ancak dört gün sonra düzenlediği basın toplantısında-, ağlayarak, “Hayatımın en büyük ıstırabını yaşıyorum” dedi.

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ); Alp Gürkan ile Soma Kömür İşletmeleri A.Ş.’nin kurucularından Madencilik Sektörü Başkanlar Konseyi Birliği Yönetim Kurulu Başkanı ve parasız yatılı, karma öğretim kurumu Darüşşafaka’da (şefkat yuvası) Yüksek Danışma Kurulu üyesi İsmet Kasapoğlu’nun (74) Akademik Danışma Kurulu üyeliklerine son verdi.

Maden Mühendisi İsmet Kasapoğlu; “Devlet Sanatçısı” unvanlı ses sanatçısı, müzik yorumcusu ve sinema oyuncusu Emel Sayın (69) ile ilki dokuz (1966-1975), ikincisi üç yıl (1976-1979) olmak üzere toplam 12 yıl süren evliliği ile tanınıyordu.

(2) Latince “reditus”dan “gelir” anlamında. Maden ocağının işletilmesini üstlenen özel ya da tüzel kişinin; gerçek ruhsat sahibine, çıkardığı her bir ton maden için ödemeyi üstlendiği tutar.

(3) http://www.youtube.com/watch?v=vYggfyUaZ8s

(4) http://sozcu.com.tr/2014/gundem/erdogan-iste-boyle-dovdu-510209/

İstanbul; 16 Mayıs 2014, Cuma

 
2 Yorum

Yazan: 17 Mayıs 2014 in Haber

 

Etiketler: , , , , ,

BAŞBAKAN RTE’NİN ZEHİR ZEMBEREK YEMİNİ

ATATÜRK’Ü ANMA TÖRENİ, 2013

İmam-Hatip Lisesi (İHL); Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Din Eğitimi Genel Müdürlü’ne bağlı olarak etkinlik gösteren ve resmi kuruluş amacı, “hatip ve imam yetişmesini sağlamak” olan orta öğretim düzeyinde meslek okulu…

Ne var ki, İHL mezunları; camilerde, resmi Kuran kurslarında din görevlisi olarak çalışabilmelerinin yanı sıra üniversitelerin istedikleri herhangi bir bölümünde yükseköğrenim görebiliyor ve yükseköğrenim gördükleri alanda görev yapabiliyorlar.

2002-2003’de İHL sayısı 452, İHL öğrenci sayısı 64 bin 534..

2013-2014’de İHL sayısı 2 bin 74, İHL öğrenci sayısı 450 bin 969..

2001’de mevcut genel başkan RTE’nin kurucu başkanlığında kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) tek başına iktidara geldiği 2002’den bu yana İHL sayısı yüzde 458,84.. İHL öğrenci sayısı yüzde 698,80 artmış..

Bu arada, yalnız erkek öğrencilerin öğrenim gördüğü İHL’ye Danıştay 11’inci Dairesi’nin 14/12/1976 tarih ve 1976/4374 sayılı kararı ile alınmaya başlanan kız öğrenci sayısı, 1999-2000 öğrenim yılından başlayarak erkek öğrenci sayısını geçmiş.

* * *

TC Milli Eğitim Bakanlığı Kahramanmaraş Afşin Anadolu İmam Hatip Lisesi’, resmi internet sitesinde “Meşhur İmam Hatipliler” i sıralamış..

■ Sadık Albayrak (72) – RTE’nin büyük kerimesi Esra Albayrak’ın kayınbabası, “okur-yazar”..
■ Tayyar Altıkulaç (76) – 13’üncü Diyanet İşleri Başkanı, AK Parti kurucu üyesi ve İstanbul milletvekili..
■ Hasan Aycın (59) – Çizer..
■ Abdullah Aymaz (65) – İlahiyatçi, gazeteci, yazar..
■ Ali Bulaç (63) – Sosyolog, ilahiyatçı, gazeteci, yazar..
■ Ahmet Hakan Coşkun (47) Gazeteci ve televizyoncu..
■ Necati Çelik (1955-2009) – Siyasetçi, REFAHYOL dönemi (1996-1997) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı..
■ Musa Demirci (72) – Siyasetçi, REFAHYOL dönemi (1996-1997) Tarım ve Köyişleri Bakanı, feshedilen Halkın Sesi Partisi (HAS Parti) Genel Başkan Yardımcısı..
■ Abdurrahman Dilipak (65) – Yeni Akit gazetesi köşe yazarı..
■ Ömer Dinçer (58) – İstanbul milletvekili, 2’nci ve 3’üncü Erdoğan Hükümetleri dönemi Çalışma ve Sosyal Güvenlik ile Milli Eğitim Bakanı..
■ Lütfü Doğan (84) –  Siyasetçi, 10’uncu Diyanet İşleri Başkanı..
■ Lütfü Doğan (87) –  Siyasetçi, 11’inci Diyanet İşleri Başkanı..
■ Recep Tayyip Erdoğan (60) – AK Parti Genel Başkanı, Başbakan..
■ Ayvaz Gökdemir (1942-2008) – “Komando Ayvaz”.. Siyasetçi, eski Devlet Bakanı, eski milletvekili. (1)
■ Ahmet (Nuri?) Göktepe (1889-1967) – Siyasetçi.
■ Sevim Gözay (42) – CNN Türk’ün  “Cosmopolis” kadını”, Akşam yazarı (!), en aykırı İHL’li..
■ Teoman Rıza Güneri (54) – Siyasetçi..
■ Yasin Hatipoğlu (79) – Siyasetçi..
■ Mustafa İslamoğlu (54) İlahiyatçı, şair..
■ Ahmet İyimaya (64) – Siyasetçi, TBMM Adalet Komisyonu Başkanı, AK Parti Ankara milletvekili…
■ Hayreddin Karaman (80) – İlahiyatçı, yazar…
■ Seyyid Kemerkaya (?) – İnternet teknolojileri şirketi BerilTech’in 2005’te kurduğu, Türkiye’deki ilk blog servisi Blogcu.com’da; “özellikle ‘İslam Kardeşliği’ adlı şiiri ile ününün tüm dünyaya yayıldığı (!), ama “çeşitli nedenlerden dolayı” İspanya’nın (bizim başkenti Santiago de Compostela kenti olan özerk bir bölge bildiğimiz) Galiçya kentinde yaşadığı” (!) yazılı… Çok yaşa sen Yeşim Yılmaz!..  “Olmaz böyle şey, yoksa rüya mı?”
■ Fehmi Koru (64) – Gazeteci, yazar..
■ Hasan Sönmez (58) – Sanırım İzniksporlu kaleci Hasan Sönmez (38) değil, AK Parti 23’üncü dönem Giresun milletvekili Hacı Hasan Sönmez’dir.
■ Mehmet Ali Şahin (64) – AK Parti kurucu üyesi ve Karabük milletvekili..
■ Abdüllatif Şener (60) – AK Parti kurucu üyesi, Türkiye Partisi Genel Başkanı ve Sivas milletvekili.. RTE için, “Korkunç bir para eğilimi olduğunu tespit ettim. Ayakta kalabilmek için ülkeyi savaşa bile sürükler. (Oğlu Bilal ile arasında geçtiği ileri sürülen ve internete düşen) Ses kaydının Başbakan’a ait olduğuna dair tereddütüm yok” biçiminde açıklamaları var.
■ Prof. Dr. Musa Tosun (63) – Psikiyatr. Resul Tosun’un ağabeyi..
■ Resul Tosun (58) – AK Parti Tokat Milletvekili.. Musa Tosun’un kardeşi..
■ Ahmet Cemil Tunç (5) – Siyasetçi..
■ Bülent Üstün (40) – Tonguç’un mastürbasyon yaptıktan sonra ortaya saçılan menisine oturan dişi bir kediden dünyaya gelmiş, yarı insan yarı hayvan “Kötü Kedi Şerafettin (Şero)” karakteri ile tanınan çizer..
■ Ahmet Varol (52) – Yeni Akit gazetesi yazarı..
■ Şevki Yılmaz (59) – Manevi ve İktisadi Kalkınma Vakfı (MİKAV) kurucusu..

Aşkolsun!..

Hani RTE’nin mahdum ve kerimeleri; Ahmet Burak Erdoğan (35), Necmettin Bilal Erdoğan (34), Esra Albayrak (33), Sümeyye Erdoğan (29)?..

* * *

Ne demişti RTE?..

— “Cumhurbaşkanının imam-hatipli olacağı günler yakındır!..” (1996, Akit) (2)

— “Başbakanlık koltuğuna oturmadan ölürsem gözüm arkada kalır. Allah nasip ederse bir nihai hedefim Çankaya Köşkü’ne çıkmaktır.” (1999, Pınarhisar Cezaevi)

RTE; 30 Mart 2014 Mahalli İdareler Genel Seçimleri’nin hemen ardından, AK Parti içinde, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün (64) görev süresinin 2014’te dolmasından ötürü Ağustos ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili tartışmaları da başlattı. RTE; önce milletvekilleri, ardından il başkanları ve büyük kongre delegeleri ile bir araya gelip nabız tuttu, “kimi cumhurbaşkanı adayı olarak görmek istediklerini” sordu. Bu toplantılarda çoğunluk, RTE’yi cumhurbaşkanı olarak görmek istediğini belirtti. AK Parti’nin, cumhurbaşkanı adayını Haziran ayı ortaları ya da sonunda açıklaması bekleniyor.

AK Parti’nin olası cumhurbaşkanı adayı RTE’nin; 1980’li yıllarda, niteliği hakkında aydın bir bilgi edinilemeyen bir Kuran kursunda ettiği ve “Trabzon Tire Askeri Arşivi’nde (!) bulunduğu” ileri sürülen yemin, pek çok sosyal paylaşım sitesinde yayınlanmakta.

Kaynaklarda; söz konusu yeminin, “Top Secret Yazılar” (Gladio ve Stay Behind Operasyonları” (Q-Matris Yayınları Araştırma Dizisi) ve “Türkiye Dönüştürülürken” (Gündoğan Yayınları Siyaset/Sosyoloji Dizisi) adlı kitapların yazarı Tarhan Taykut’un (Serdar Kuru) (doğ. 1975) “Tayyip Erdoğan’ın Yemini” adlı makalesinden (!) alındığı belirtiliyor.

Şaşırtıcıdır, TC Milli Savunma Bakanlığı (MSB) resmi internet sitesinin “Askeri Arşiv Tarihçesi” sayfasında (http://www.msb.gov.tr/Birimler/personel/arsivmd/html/arsivmd/tarihcesi.html) Trabzon ile ilgili bir arşiv yok. “Eskişehir Hesap Teftiş Arşivi” ile birleştirilerek “MSB Müsteşarlığı Arşiv Müdürlüğü” adı ile etkinliklerini sürdüren bir “Tire Askeri Arşiv Müdürlüğü” var; ama bilinen, Tire’nin İzmir’in bir ilçesi olduğu. “MSB Arşiv Müdürlüğü”, 1982’den bu yana Lodumlu’daki (Çankaya, Ankara) General Şefik Erensü Kışlası’nda yerleşik.

Kaldı ki; RTE, 1980 öncesi Milli Selamet Partisi (MSP) İstanbul İl Gençlik Kolları Başkanı (1976) ve ardından önce Refah Partisi Beyoğlu İlçe Başkanı (1984), sonra İl Başkanı ve MKYK üyesi (1985) idi.

Neyse, “araştırmacı yazar” olduğunu savlayan Serdar Kuru’nun bir kısa ve öz açıklama borcu olsun!..

Söz konusu yemin şöyle:

— “Ben Muhammed Müslüman ümmetindenim. Türkiye; dinsiz, laik bir memleket haline gelmiştir. Hayatımı Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma, Türkiye’yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime, Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime, kısa zamanda ümmet esasına dayanan, şeriat devletinin kurulması için çalışacağıma dinim, Allah’ım ve bütün mukeddesatım üzerine yemin ve kasem (ant, yemin) ederim.”

* * *

Wikimedia Vakfı’nın (San Francisco, ABD) Vikisöz’ü (Wikiquote); kullanıcıları tarafından ortaklaşa olarak 278 dilde hazırlanan, özgür, bağımsız, ücretsiz, reklamsız, kâr amacı gütmeyen internet ansiklopedisi Vikipedi’nin (Wikipedia) kardeş projesi. RTE’nin 3 bin 413 maddeli Türkçe Vikisöz’de yer alan sözlerinden (tevil götürmez zırvalarından) (http://tr.wikiquote.org/wiki/Recep_Tayyip_Erdo%C4%9Fan) kimisi şöyle:

— “Başbakan sensin; ister asar, ister kesersin!” (23 Nisan kutlamalarında koltuğunu bıraktığı çocuğa yetki kullanma talimatlarını verirken)..

— “Saygı duruşu, sap gibi durmaktır. Saygı duruşu yerine dua edilmeli. Sap gibi durmanın manasını anlayamıyorum.” (Ata’ya Saygı duruşunda ayağa kalkmadığı için eleştirilmesi üzerine.. 12.5.1994, Hürriyet)..

— “Türkiye’nin yarınında artık Kemalizme ve Kemalizm benzeri rejimlere yer yoktur. Kemalizmin yeniden kendini üretmesi söz konusu değildir. Bizim için en üst belirleyici, İslam’ın ilkeleridir. Her şey ona göre belirlenir.”

RTE, TC Anayasası’nın 81’ci maddesi gereğince milletvekili yemini ederken aklından ne geçiyordu acaba?.. Hem de namusu ve şerefi üzerine!..

— “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine andiçerim.”

Tanrı, Türkiye Cumhuriyeti’ni; kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e, ilke ve devrimlerine böylesine düşman, laubali, saygısız bir Cumhurbaşkanı’ndan korusun!..

* * *

RTE hakkında söylenenler de var doğal. İlk akla gelen, Hollanda Özgürlük Partisi Başkanı ve 1998’den bu yana Hollanda Parlamentosu üyesi Geert Wilder’ın (51), “Tam bir ucube!” (“Total freak!”) sözü. El âlemin ağzı torba değil ki, büzesin! O da Hollanda’nın ukala dümbeleği işte!.. Zevzek!.. (3)

(1) Avrupa Parlamentosu’nun Birlik 90/Yeşiller partisinden üç parlamenter (dönemin Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup Başkanı Pauline Green, Radikal Grup lideri Catherine Lalumiere ve Yeşiller Grubu sözcüsü Claudia Roth); Haziran 1995’te Türkiye’ye gelmiş, hüküm giymiş Pemokrasi Partisi (DEP) milletvekillerinin serbest bırakılması ve kimi PKK’lierin affı konusunda yaptıkları açıklamalara Ayvaz Gökdemir, “Avrupa’dan gelen bilmem ne temsilcileri fahişelerin hatırı için biz bu hainleri serbest bırakmayız” karşılığını vermişti. Roth’un açtığı hakaret davasında tazminata mahkûm edildi. Roth, kazandığı 15 bin Alman Markı’nı (DEM) (bugün 85 bin 777 TL) Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’na bağışladı.

(2) 1993’den 2001’e “Akit”, 2001’den 2010’a “Anadolu’da Vakit” ve 2010’dan günümüze “Yeni Akit” adı ile yayımlanan ulusal, İslami-muhafazakâr, günlük gazete.

(3) Katolik iken ateizmi seçmiş densiz bir siyasetçi. Müslümanlık ve özgürlüklerin uyuşamayacağı düşüncesi ile Müslümanlık karşıtı bir siyaset yürütmekte. Türkiye’nin Avrupa Topluluğu’na (AT) üyeliğine karşı Hollanda’daki en büyük muhalefeti yürütmekte.

 
Yorum yapın

Yazan: 01 Mayıs 2014 in Haber

 

Etiketler: , , , ,

RTE, MAHDUM VE KERİMELERİ BEŞİ BİR YERDE LTD. ŞTİ.

Resim

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı, Tanıtım ve Medya Başkanı, Gaziantep Milletvekili Doç. Dr. Hüseyin Çelik, “Sürekli güncelleniyor” dese de; RTE’nin, “Başbakanlık” resmi internet sitesinde yer alan “Mal Beyanı”, 16 Haziran 2011 tarihli… Yani 2 yıl, 10 ay, 2 gündür güncellenmemiş…

Buna göre, Başbakan RTE’nin tüm mal varlığı; Rize ilinin Güneysu ilçesine bağlı yaklaşık 253 nüfuslu Dumankaya köyünde (Rumca adı “Pulihoz”) 10 bin TL değerinde 2 bin metre karelik arsa.. Banka hesaplarında 3 milyon 390 bin 384 TL, 25 bin £ ve 199 bin 867 $’ın yanı sıra 1 Mart 2010’dan bu yana tahsil edemediği (!) 500,- TL alacaktan oluşuyor. Kısaca, 3 milyon 991 bin 871 (Y)TL.

* * *

İş yaşamına ilk kez 40 yıl önce Coşkun Et ve Mamülleri San. ve Tic. A.Ş.’de başlayan (1974) RTE’nin; 20 yıl sonra, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiğinde bildirimde bulunduğu mal varlığı, -15 Nisan 1994 rakamları ile- 5 milyar 110 milyon TL.

Bu rakam -kendi bildirimlerine göre-;

– 1995’te 8 milyar 450 milyon TL,
– 1996’da (Açıklamadı),
– 1997’de 17 milyar 700 milyon TL,
– 1998’de 66 milyar 500 milyon TL,
– 1999’da (Kamu görevlisi olmadığı için mal beyanında bulunmadı),
– 2000’de (Kamu görevlisi olmadığı için mal beyanında bulunmadı),
– 2001’de 738 milyar TL ve (mal bildiriminden 6 ay, 17 gün önce evlendirdiği 22 yaşındaki) büyük oğlu Ahmet Burak’a 220 bin $ + 55 bin DEM (Alman Markı) borç (Bugünkü değeri ile 552 bin 952 TL),
– 2002’de (Açıklamadı),
– 2003’te 790 milyar TL,
– 2004’de (Açıklamadı),
– 2005’te 1 trilyon 780 milyar TL,
– 2006’da 1 milyon 446 bin 930 YTL (35 bin 640 YTL’si eşine ait) ve 120 bin $,
– 2007’de 2 milyon 166 bin 354 YTL (312 bin 500 YTL’si alacak) ve 9 bin 890 €,
– 2008’de (Açıklamadı),
– 2009’da (Açıklamadı),
– 2010’da 2 milyon 916 bin 109 YTL ve 95 kuruş (500 bin YTL’si alacak),
– 2011’de 3 milyon 991 bin 871 YTL (500 bin YTL’si alacak).

Ford 1995 otomobilini 1995’te 700 milyon TL, 1997’de 2 milyar TL’den gösteren RTE; Volkswagen Passat otomobilinin 1998 modelini aynı yıl 9 milyar 500 milyon TL, 2000 modelini 2001 ve 2003’te 10 milyar TL, 2005’te 25 milyar TL’den göstermişti (!). 2006 ve 2007’de ise Passat; 2006 model olarak RTE’nin değil, eşi Emine Gülbaran’ındı. Mal bildirimine göre, Erdoğan çiftinin 2010’dan bu yana özel otomobili yok. Ama ailenin araba, hatta araba vapuru dolduracak miktarda paraları olduğu ileri sürülüyor.

Oysa “Musti” ya da “hiperstar” Mustafa Sandal, “Araba”sında (1999) ne diyordu?

“Onun arabası var; güzel mi, güzel
Şoförü de var; özel mi, özel
Bastı mı gaza; gider mi, gider
Maalesef ruhu yok
Onun için hiç mi hiç şansı yok.”

* * *

3628 sayılı “Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Yasası”nın 5’inci maddesi; mal beyanında eş ve velayet altındaki çocuklara ait taşınmaz malların.. Aylık net maaşın.. Para, hisse senedi, tahvil, altın, mücevher vb. taşınır malların.. Hak, alacak ve gelirlerin (kaynakları ile).. Borçların (nedenleri ile) açıklanmasını zorunlu kılıyor.

RTE’nin, 12 Şubat 2002’de, Habertürk TV’de, “1 milyon dolar servetim var” sözleri mal beyanına uymadığı için Mülkiye Müfettişleri’nce inceleme başlatılmış; raporda, RTE’nin elinde 1 milar $ olduğu ileri sürülmüştü. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, mal varlığının soruşturulmasını istediği (2001/277) RTE hakkında “mal beyanında sahtekârlık”tan 5-10 yıl arasında hapis istemi ile dava açıldı. İstanbul 7’nci Asliye Ceza Mahkemesi’nde süren dava (2002/20819);  -11 yıl önce Siiirt’ten milletvekili seçilip başbakan olduğundan bu yana- dokunulmazlığı nedeniyle “derin dondurucu”da. RTE hakkında TBMM’de; “görevi ihmal, zimmet, kalpazanlık, sahtecilik” gibi suçlardan oluşan üç dosya var.

* * *

RTE’in maaşı -örtülü ödenek dışında- 9 bin 790 TL imiş. Emekli olursa 11 bin 985 TL aylık alacakmış.

RTE’nin milyarderlikten TL temelinde trilyonerliğe yükselmesinde en önemli adımı, Şubat 2005’te gıda üreticisi Ülker şirketinin ürünlerinin dağıtımı yapan şirketlerinin ortaklık hisselerini satması oluşturdu. Emniyet Gıda A.Ş., İhsan Gıda A.Ş., İhsan Gıda Ltd. Şti. ve Yenidoğan Gıda A.Ş.’nin yüzde 12’şerinin Trabzon’da aynı işi yapan Rizeli işadamı Ahmet Günaydın’a satışından 1.2 trilyon TL gelir elde etti (Sonradan Emniyet Gıda A.Ş.’nin 28 Mayıs 2003 tarihli Genel Kurul’unda 42 milyar değerinde 42 bin hisse ile temsil edilen RTE’nin söz konusu hisseler için eniştesi Ziya İlgen’e vekalet verdiği öğrenildi).

* * *

RTE’nin; Koç Holding Yönetim Kurulu Onursal Başkanı Rahmi Koç’a göre, 1 milyar doları.. Silivri Cezaevi’nde yaşamını yitiren (2011) MİT Dış Operasyonlar Dairesi eski Başkanı Kaşif Kozinoğlu ve ABD’nin Ankara eski Büyükelçisi (2003-2005) Eric S. Edelman’a göre, İsviçre bankalarında sekiz ayrı hesapta 800 milyon doları var.

Edelman’a göre, RTE’nin; varlığının, oğlunun düğününde gelen armağanlar ve dört çocuğunun okul giderlerini karşılıksız (!) ödeyen Türk işadamı Remzi Gür’den (1) kaynaklandığını söylemesi çok yüzeyseldi. AK Parti, yolsuzluklarla savaşım sözü ile iktidara gelmişti; ama ulusal, bölgesel, yerel düzeylerde ve bankalarla aile üyeleri arasında çıkar çatışmaları ve ciddi yolsuzluklar vardı.

* * *

RTE’nin “çocukluk arkadaşı” Mehmet Gür’ün İcra Kurulu Başkanı/CEO olduğu Ortadoğu Grup; Kısıklı’da (Üsküdar, İstanbul) dönemin Kastamonu ve Sinop Milletvekili, Hariciye Vekili ve Adalet Bakanı, AÜ Hukuk Fakültesi Ekonomi Profesörü Yusuf Kemal Tengirşenk’in (1878-1969) torunları Tayyibe İlter ve Meryem Çiçek Tünger’e ait 15 bin 20 metre karelik araziyi altı villa karşılığında almış.. MM Proje İnşaat’ın yaptığı, tapuda “bahçeli kâgir ev ve arsa” diye geçen her biri bin 727 metre karelik arsaya sahip 11 tripleks viladan (Saklıbahçe Konakları) kalan beşi RTE ve aile bireylerinin.

TBMM Başkanvekili ve MHP İstanbul Milletvekili Meral Akşener’e göre; “RTE ve eşi Emine Gülbaran (her halde bir süre önce AK Parti Ankara İl Başkanı Murat Alparslan ile evleneceğine ilişkin haberler yayınlanan küçük kızı Sümeyye Erdoğan da).. Erkek kardeşi Mustafa Erdoğan.. Kız kardeşi Vesile ve eşi Ziya İlgen.. Büyük oğlu Ahmet Burak ve eşi Sema Erdoğan.. Büyük kızı Esra ve eşi Berat Albayrak bu villaların sakinleri (Büyük oğlu Necmettin Bilal ve eşi Reyvan Erdoğan’ın ABD’de yaşadıkları söyleniyor). 25 Ağustos 2006’da 1’er milyon TL’ye alınan villaların bugünkü değeri 4.5 milyon dolar (9 milyon 590 bin 850 TL). İtalya’dan getirilen parkelerinin değeri 350’şer bin dolar (745 bin 955’er TL).”

Büyük oğul Ahmet Burak Erdoğan’ın kaynatası, dünür Osman Ketenci adına kayıtlı Kabakça Köyü’nde (Çatalca, İstanbul) 54 bin 489 metre karelik arazide Erdoğanlar’ın kullandığı ileri sürülen 10 villanın yanı sıra tenis kortları, futbol sahası, havuzlar, eklentiler ve manej (at eğitim alanı) çevresindeki arazilerin de yine RTE tarafından “duyurulmadan” alınması yönünde talimat verildiği ileri sürülüyor. Osman Ketenci’nin, RTE’nin dünürü olmadan önce Kasımpaşa’da taksi işletmecisi olduğu biliniyor.

* * *

RTE: ‘İŞLERİNİ ALINLARININ TERİ İLE KURDULAR. HEPSİNİN KAYDI KUYDU ORTADA’

Emine (Gülbaran) Erdoğan (59) ile RTE (60) çiftinin Ahmet Burak (35), Necmettin Bilal (34), Esra (33) ve Sümeyye (29) adlarında dört çocuğu var.

“Bir olur garip olur, iki olur rakip olur, üç olur denge olur, dört olur bereket olur, gerisi Allah kerim” diyen RTE’nin büyük oğlu Ahmet Burak, henüz baba değil. Küçük oğlu Necmettin Bilal’in Ömer ve Ali Tahir, büyük kızı Esra’nın Ahmet Akif ve Mahinur adlarında ikişer çocuğu var. Sümeyye ise henüz bekâr.

– Ahmet Burak Erdoğan (35)

Çoğumuz, büyük oğul Ahmet Burak Erdoğan’ın adını ilk kez 11 Mayıs 1998’de (RTE, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken) duyduk. Şişli Abide-i Hürriyet Caddesi’nde (İstanbul) yayalar için yeşil ışık yandığı sırada karşıdan karşıya geçen TSM sanatçısı Sevim Tanürek’e (1934-1998), “ehliyetsiz” kullandığı 34 ABR 93 plakalı Opel marka otomobili ile çarpıp ölümüne neden olmuş, ”Dikkatsizlik ve Tedbirsizlik ile Hayati Tehlike Teşkil Edecek Derecede Yaralamaya Sebebiyet Vermek” ten kendisine verilen üç aylık hapis cezası da para cezasına çevrilmişti. Kazadan hemen sonra belediye arazözlerinin caddeyi baştan aşağıya yıkayarak 35 metrelik fren izini tamamen sildikleri, Ahmet Burak’a üç ay öncesi tarihli ehliyet verildiği ileri sürülür. Kazada Tanürek’i 8’de 8 kusurlu bulup Ahmet Burak hakkında kusursuzluk raporu veren Adli Tıp Kurumu İhtisas Daire’sinin başındaki Eyüp Çakmak, AK Parti iktidarında Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş.’ye (TDİ) 4 Mart 2004’te genel müdür yardımcısı, 21 Şubat 2014’de genel müdür oldu.

Ahmet Burak, Kartal İmam Hatip Lisesi ve Bilgi Üniversitesi mezunu. Londra’da burslu olarak ekonomi eğitimi aldı. Babasının doğup yetiştiği İstanbul Kasımpaşa’daki Asker Hastanesi’nin “testis kanseri” tanısı ile verdiği ileri sürülen “çürük” raporu (!) sayesinde askerlikten muaf (2000). Dönemin Kasımpaşa Asker Hastanesi Baştabibi (aynı yıl “En Başarılı Hastane Baştabibi” ödülüne değer görülmüştür) emekli tuğgeneral ve Yeni Yüzyıl Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyelerinden nöroloji uzmanı Yrd. Doç. Dr. Arif Vehbi Alpman (68), “Ahmet Burak, ‘askerliğe elverişsizdir’ raporu aldı, ama konulan tanının kanserle ilgisi yok” diyor. Evet, “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir, canım kardeşim!..”

Ahmet Burak, baba RTE “siyasal yasaklı” olduğu için Kadıköy Evlendirme Dairesi’nde gösterişsiz bir nikâh töreni ile evlendiğinde (nikâh davetiyesinde “miladi” 23 Şubat 2001 yerine “hicri” 29 Zilkade 1421 yazılıdır) 29 kilo 139 gram altın (bugünkü değeri ile 2 milyon 586 bin 788 TL) (2) takılan Ahmet Burak, yine baba RTE’nin hisselerinin bulunduğu Ülker Grubu ürünlerinin dağıtıcısı Yenidoğan Gıda Pazarlama ve Ticaret A.Ş. yönetim kadrosunda bugünkü 500 TL maaşla çalıştı (2005).. RTE, hisselerini satınca, amcası Mustafa Erdoğan (56) ve halasının eşi Ziya İlgen ile Turkuaz Denizcilik’i satın alıp adını Bumerz Denizcilik olarak değiştirdi (2006)..

Bugün, MB Denizcilik Taşımacılık Ltd. Şti.’nin (RTE’nin nikâh şahitliğini yaptığı Mecit Mert Çetinkaya ile  Burak Erdoğan’ın baş harfleri) yüzde 99 ortağı. Hasan Doğan’dan (3) satın alınan Safran 1’in (2 milyon 350 bin $) yanı sıra Sakarya (10 milyon 500 bin $), G. İnebolu (?), Cihan (?), Bosna (?) ve Pretty (15 milyon $) adlarında toplam 183 bin 971 ton kapasiteli altı gemisi var. Pretty’yi, RTE’nin Urla’daki villalarını yaptıran “30 yıllık dostu” Mustafa Latif Topbaş’ın o dönem yönetiminde yer aldığı Albaraka Türk’ten açılan 10 yıl vade ve binde 49 faizli kredi ile aldı.

– Necmettin Bilal Erdoğan (34)

Necmettin Bilal Erdoğan, ağabeyi gibi Kartal İmam Hatip Lisesi ve Harvard Üniversitesi (Boston, ABD) mezunu. ABD’nin başkenti Washington, DC yakınlarında.. College Park, Maryland’deki Colesville Yolu’nda 146 metre karelik dairesini “mortgage” (ipotekli satış) ile 30 yıl borçlanarak 261 bin 500 dolara (bugünkü değeri ile 557 bin 335 TL) aldığında iki yıllık evli ve 25 yaşında idi. Askerliğini Burdur 58’inci Piyade Er Eğitim Alay Komutanlığı’nda 21 gün “döviz bedelli” yaptı. Neydi?.. “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir, canım kardeşim!..” idi…

Necmettin Bilal, ağabeyinin eşi Sema Erdoğan ile birlikte Atagold Kuyumculuk Ticaret A.Ş.’nin Atatürk Havalimanı’nın duty free (gümrüksüz) bölümündeki kuyumcu mağazasına (Türkiye’nin iş hacmi en yüksek kuyumcu mağazası imiş) yüzde 50 ortak..

Doruk Izgara Gıda Ticaret Ltd. Şti.’ye yüzde 40 ortak..

Dünyanın en hızlı büyüyen mineral makyaj şirketlerinden ABD’li Bellápierre Cosmetics ürünlerini satan Maye Dış Ticaret Ltd. Şti.’ye yüzde 25 ortak..

İstanbul’da üç, Antalya’da bir standı bulunan ve Tyson’s Corner’da (Virginia, ABD) açtığı standla meyve sabunu dışsatımına başlayan Mis Hediyelik Eşya Sanayi Ticaret Ltd. Şti.’ye yüzde 5 ortak (Mis’in yüzde 80 hissesi de zaten Maye’nin)..

Necmettin Bilal, 2013’de BMZ Denizcilik ve İnşaat Şirketi’ni kurdu (Bilal Erdoğan, amca Mustafa Erdoğan, enişte Ziya İlgen’in baş harfleri). “Şimdilik” iki gemisi var.

Ablası Esra Albayrak ile birlikte Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı (TURGEV) Yönetim Kurulu’nda. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde reddedilen Veliefendi’deki (Zeytinburnu, İstanbul) 70 dönümlük arazi için istediği imar değişikliğini RTE ile görüşerek çözdüğünü (!) söyleyen Ağaoğlu Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ali Ağaoğlu’nun, bu “kolaylık” karşılığında 100 milyon lira değerinde bir araziyi bedelsiz olarak TURGEV’e bağışladığı ileri sürülüyor.

RTE ile Necmettin Bilal oldukları ileri sürülen iki kişi arasında geçen ve video barındırma web sitesi YouTube’da yayınlanan ses kayıtlarında (RTE’ye göre kurgu); -denildiğine göre-, Necmettin Bilal’in, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturması sırasında kendisini telefonla arayan babasının, “Bakanların oğullarının evlerinde arama oluyor. Evdeki paraları çıkartman gerek!..” uyarısını, “Paralar temizlendi. 30 milyon Euro’luk küçük bir bölüm kaldı” diye yanıtlaması da.. RTE’nin kendisini telefonla arayan oğlu Necmettin Bilal’in, “İşadamı Sıtkı Ayan (4), 10 milyon dolar verebileceğini söylüyor. Alayım mı, almayayım mı?” sorusunu,  “Sakın alma! Ne söz verdiyse onu getirsin! Başkaları getiriyor da o niye getiremiyor? Bunlar ne zannediyorlar bu işi? Kucağımıza düşecekler, merak etme!” diye yanıtlaması da unutulacak gibi değil.

Şimdilerde Bilal Erdoğan’ın Gökçeada-Bozcaada (Çanakkale) arasında, Yeniköy Limanı’nın karşısında yer alan dört adanın rüzgâr santralı kurulması için satın alacağı konuşuluyor.

– Esra Albayrak (33)

Esra Albayrak, Kadıköy İmam Hatip Lisesi ve ABD Indiana Üniversitesi (Bloomington, Indiana) mezunu.  Tekstil, enerji, inşaat, finans, telekom, madencilik ve medya alanında etkinlik gösteren Çalık Holding’in CEO’su Dr. Berat Albayrak ile evli. Yeşilay yönetim kurulu üyesi.

17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturması sırasında Kısıklı’daki (Üsküdar, İstanbul) villalarında kimi evrakı yok ettikleri, hatta bozulan evrak makinesinin yerine yenisini aldıkları, aynı gün ve sonraki gün özel şoförleri Medet Nebi Yanık’ın da ulusal tv kanalı atv ile günlük gazete Sabah’ın sahibi Ömer Faruk Kalyoncu (37) (5) adına yardımcısı Hakan Arslan ve Çalık Holding adına Hazine Direktörü (!) Rıza Ağın’a “yüklü miktarda” para taşıdığı ileri sürülüyor.

– Sümeyye Erdoğan (29)

Trabzon Araklı İmam Hatip Lisesi mezunu. Üniversite sınavında başarısız olduğu için (!)  burslu gittiği ABD Indiana Üniversites’ni (Bloomington, Indiana) “iki yılda” (!) bitirdi ve Ürdün Kralı 2’nci Abdullah’ın (52) Filistin kökenli eşi Rania el Abdullah’ın (44) önermesi ile “Allah, Vatan, Kral” sloganlı Ürdün’de Arapça eğitimi aldı.

ABD’deki öğrencilik günlerinde giydiği 3 bin  $’lık (6 bin 394 TL) ceketi de, 500 $’lık (bin 66 TL) baş örtüsü de bugün bile sık sık yinelenmekte.

Sümeyye Erdoğan da Doruk Izgara Gıda Ticaret Ltd. Şti. ortaklarından. Öte yandan AK Parti’nin dış ilikileri ve dünya basınına yansımalarını takipten sorumlu danışmanı… Günlük İtalyan “genel ilgi” gazetesi La Repubblica’ya göre 52 bin Euro maaş alıyor; AK Parti Genel Başkan Yardımcısı, Tanıtım ve Medya Başkanı Hüseyin Çelik’e göre “danışmanlık” hizmeti karşılığında hiçbir ücret almıyor.

Zorlu Holding’e ait çok amaçlı yapılar grubu Zorlu Center’da (Zincirlikuyu, İstanbul) küçük ağabeyi Necmettin Bilal ile birlikte iki “dükkân”ları var.

ABD’de eğitimini sürdürürken çekilen piknik fotoğraflarını yayınlayan internet sitesi Jöntürk’ü kapattırdığı.. 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasını izleyen dönemde sosyal medyada gündem belirlemek için psikolojik manipülasyon girişimlerinde bulunduğu.. Bu dönemde ağabeyi Necmettin Bilal ile birlikte babalarından aldıkları talimatla evlerindeki paraların çeşitli, değişik yerlere aktarılmasını tamamladığı.. İzmir’in Urla ilçesinde arkeolojik sit alanına yapılan villalarla ilgili olarak Mustafa Latif Topbaş (Bkz. Ahmet Burak Erdoğan) ile görüşerek iş takibi yaptığı.. Arkeolojik sit alanına yapılan söz konusu villaların değişikliği ile ilgili olarak, 1’inci derece sit alanından 3’üncü derece sit alanına çevrilmesi için 130 bin TL rüşvet verildiği ileri sürülüyor.

* * *

Kıssadan hisse; “Devletin malı deniz, yemeyen domuz”muş.. “Bal tutan, parmağını yalar”.. Zenginin malı, züğürdün çenesini yorar”mış…

________________________________________________________________________________________________________________________

(1) Remzi Gür – Londra’da açtığı ilk erkek giyim mağazasından (1970) bugüne 19 ülkede 155 satış noktası bulunan “Ramsey”in çatısı altındaki Gürmen Group’un sahibi ve G Capital Danışmanlık A.Ş.’nin yüzde 50 ortağı. Tarihi eser koleksiyoncusu. Hasan Doğan’ın eniştesi. Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın baldızının kayınbabası.

Ankara 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nce, Cumhurbaşkanlığı seçiminde AK Parti adına CHP Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım’a “rüşvet vermeye teşebbüs”ten 10 ay hapse mahkûm oldu. Cezası, -sabıkasız olması nedeniyle- 6 bin TL para cezasına çevrildi. Yargıtay 5’inci Ceza Dairesi, mahkumiye kararını oy birliğiyle esastan bozdu (2011).

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun (TMSF) satışa çıkardığı ihalede, servetinin 13.4 milyar dolar olduğu sanılan Yahudi kökenli Rus iş adamı Roman Abramovich’in (48) 150 milyon dolar değer biçtiği Toprak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Halis Toprak’a (76) ait yaklaşık 10 bin 500 metre karelik bir alana yayılı Aslanlı Köşk’ü (İstinye, Sarıyer, İstanbul) 23 milyon 800 bin TL’ye aldı (2011). Uzan Grubu tarafından kurulan (1984) ve yine TMSF tarafından el konulan (2004) Adabank’ı satın almak için Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’na (BDDK) 75 milyon $’lık teklifte bulunduysa da onay alamadı (2012).

Erdoğanlar, 2008 nüfus sayımına göre 65 kişinin yaşadığı Ekinlik Adası’nda (Avşa, Balıkesir) geçirdikleri tatillerinde Remzi Gür’ün villasında kalıyor.

(2) Asgold Kuyumculuk Sanayi ve Ticaret A.Ş.; Erdoğanlar’a, 23 Temmuz 2001 tarih ve 2501 sayılı gider pusulası ile o günün değeri ile 262 milyar 802 milyon 364 bin TL ödeme yapmıştı.

(3) Hasan Doğan (1956-2008) – Kastamonulu iş adamı. İETT’nin 4’üncü Levent’te (Beşiktaş, İstanbul)otobüs garajı olarak kullanılan 46 bin metrekare büyüklüğündeki arazisini 800 milyon dolara satın alan Dubai Şeyhi Muhammed bin Raşid El Maktum’un (65) “küçük” ortağı idi (İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce “Prestij alan” olarak belirlenen arazinin satışı hukuksal sorunlar nedeniyle gerçekleşmedi).. Remzi Gür’ün kaynı.. Türkiye Futbol Federasyonu 61’inci Dönem Başkanı (14 Şubat-5 Temmuz 2008).

(4) Sıtkı Ayan (54), Sivas’ın Gölova ilçesinden. İstanbul Ticaret Odası (İTO) kayıtlarına göre;

Alan Enerji.. Anka Enerji.. Başlam Nakliyat.. Gent Petrol ve Dış Ticaret Ltd. Şti.. Samed Petrol ve Enerji Dış Ticaret.. Saor İnşaat’a “ortak”…

Aktau Petrol Ticaret A.Ş… Anatolian Uluslararası Enerji Yatırım.. ASB Grup Enerji.. Aska Enerji.. ASL Enerji.. Bylan Uluslararası Ticaret ve Gayrimenkul Sanayi A.Ş… CTAT Gıda ve Sağlık Ürünleri.. Emas Doğal Gaz Sanayi.. Gent Elektrik Enerjisi Toptan Satış A.Ş… MS Uluslararası Enerji Yatırım.. Perlite İnşaat.. SMS Gemi İnşa Sanayi A.Ş… Som Overseas Petroleum.. Som Petrol.. Somas Enerji Sanayi ve Ticaret A.Ş… Tay Çimento Sanayi ve Ticaret A.Ş… TRG Petrol Ticaret.. Turang Transit’te “yönetim kurulu üyesi”

Sahibi bulunduğu ve iş hacmi milyar dolarlarca belirtilen Londra (BK) merkezli Som Petrol ile Turang Transit Taşımacılık A.Ş. adına İran ve Türkmenistan kaynaklı doğalgazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılmasını amaçlayan 11.5 milyar TL’lik İran-Türkiye-Avrupa Doğalgaz Boru Hattı Projesi (ITE), “teşvik” kapsamında. Yani gümrük vergisinden bağışık, vergi indirimli, sigorta primi işveren hissesi destekli. İşletme ömrü 40 yıl.

Sıtkı Ayan’ın; Hazar Bölgesi (Azerbaycan, İran, Kazakistan, Rusya, Türkmenistan) ile Sudan’da petrol ve doğalgaz.. Uganda’da 300 milyon $’lık tarım yatırımlarının yanı sıra Gent Elektrik Enerjisi Toptan Satış A.Ş. ile İran’dan elektrik dışalımı gibi uluslararası projelerde adı geçiyor.

(5) Ömer Faruk Kalyoncu (37), Trabzon Çaykaralı. Kalyoncu çiftinin nikâh şahitliklerini Başbakan RTE ile dönemin TBMM Başkanı Bülent Arınç yapmış (Grand Cevahir Oteli, 2004), nikâh töreninde dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün de aralarında yer aldığı 11 bakan hazır bulunmuştu.

Katar, Rusya, Libya, BAE, Suudi Arabistan ve Irak gibi birçok ülkede etkinlik gösteren Kalyon İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin; üniversite, hastane, konut, okul, karayolu, köprü, tünel, arıtma tesisi, isale hatları, atık su tünelleri, endüstriyel tesis gibi sayısız projede imzası var.

19 Nisan 2014, Pazar.

 
1 Yorum

Yazan: 20 Nisan 2014 in Haber

 

Etiketler: , , , , , ,