Sözde Ermeni soykırımını inkâr etmeyi suç sayan yasa önerisi, 22 Aralık 2011, Cuma günü 577 parlamenterin yer aldığı Fransız Parlamentosu’nda, 60 kişinin katıldığı oturumda yaklaşık 50 oyla geçti.
Söz konusu yasa tasarısı; 10 Ocak 2012, Salı günü Senato Başkanlık Divanı’nda gündeme geldi, ardından Anayasa Komisyonu’nda “anayasaya uygunluğu” açısından incelendi.
Fransız Senatosu Kanunlar Komisyonu, 18 Ocak 2011, Çarşamba günü söz konusu önerinin “Anayasa’ya aykırı” olduğu gerekçesi ile Senato’da görüşülmemesini 9’a karşı 23 oyla kararlaştırdı. “Öneri, Anayasa’ya aykırı olmasının yanı sıra ifade özgürlüğü ve araştırma özgürlüğüne de aykırı” diyen Komisyon Başkanı Jean-Pierre Sueur (65, Sosyalist Parti (PS), daha sonra, “Karşı olduğum halde, tasarı konusunda parti kararına uyacağım” açıklamasında bulundu.
Öneri, 23-31 Ocak’ta senatoda kabul edilmesi durumunda yasallaşmakla kalmayacak; “Ermeni soykırımını inkâr”, AB Adalet ve İçişleri Bakanları’nın 19 Nisan 2007’de Lüksemburg’da kabul ettiği, Holokost (Nazi, Yahudi ya da Ha-Shoa; Almanya’nın Nazi dönemi) ve Ruanda (1994) soykırımını temel alan Çerçeve Kararı kapsamına alınarak “inkârcılar, AB genelinde 27 ülkede (1) 1-3 yıl hapis cezasına çarptırılabilecek.
Oysa Türkiye’nin Ermeniler’e karşı soykırım yaptığını devletin en etkin organları ile ileri süren Fransa; söz kendisine geldiğinde, soykırım bir yana, olaylardaki sorumluluğunu bile kabul etmemekte.. Paris hükümetine göre tüm bu olaylar tarihçilere bırakılmalı…
Sözde Ermeni soykırımı tasarısının mimarı Valérie Boyer (49), Bouches-du-Rhône bölümünü temsil eden Halk Hareketi Birliği (UMP) ve Fransız Ulusal Meclisi üyesi. Babası Cezayir, annesi -geçmişte Osmanlı Devleti’nin bir eyaleti haline gelen- Tunuslu. Kendisi Bourges, Cher doğumlu.
Bir Alevi özdeyişi, “Aslını inkar eden haramzadedir” diyor. Bilmeyenler için, “haramzade”nin Türk Dil Kurumu (TDK) Büyük Türkçe Sözlük’teki anlamı “piç”…
Aslını inkâr eden Valérie Boyer’in mimarı olduğu yasa tasarısı, “Fransa’da varlığı yasayla kabul edilen Ermeni soykırımını inkâr edenlere en çok 1 yıla kadar hapis ve 45 bin Euro’ya (yuvarlak olarak 110 bin TL) kadar para cezası verilmesi”ni öngörüyor. 2001’de; 1915 olayları “Ermeni soykırımı” diye tanınmıştı.
AYNAYA BAK, GÖR HALİNİ!..
1999’dan bu yana Cezayir’in Devlet Başkanlığı’nı yapan Abdülaziz Bouteflika (74), 2005 ve 2006 yıllarında Fransa’yı soykırım yapmakla suçlamış ve Paris’ten bir özür beklediklerini açıklamıştı. Ancak Fransa iddiaları kabul etmemiş ve konunun tarihçilere bırakılması gerektiğini öne sürmüştü. “Cezayir, sömürgecilik ve bağımsızlık savaşı dönemlerinde işlenen tüm bu suçların Fransa tarafından kabul edilmesini beklemeyi hiçbir zaman bırakmamıştır” diyen Bouteflika, Fransa’nın Cezayir’de sadece insanlara karşı değil, insanların kimlikleri ve kültürlerine karşı da bir soykırım uyguladığı iddiasında.
Cezayirli üst düzey yönetici ve Mayıs 1945 Vakfı’nın Başkanı Muhammed El Korso, “Fransızlar ve uluslararası kamuoyu bilmelidir ki; Fransa, Mayıs 1945’de gerçek bir soykırım işlemiştir” diyor.
FRANSA’NIN YEDİĞİ HERZELER
— O Fransa ki; Katoliklik etkisi ile Fransız Devrimi sonrası cumhuriyet rejimine karşı çıkarak bir ayaklanma başlatan Vendée bölgesinde yaşayan köylü halkın “kadın, erkek ve çocuklar” ile birlikte tümüyle katledilmesi için General Lazare Hoche’e tam yetki veren bir yasa çıkarmış, Fransız tarihçi, yazar ve senarist Prof. Reynald Secher’e (57) göre 600 bin kişiyi katletmişken (1794)…
— O Fransa ki; Cezair’de yönetimi altında 1.5 milyon kişi yaşamını yitirmiş (Scotsman, 17 Nisan 2006), çok sayıda kişi işkence ve kötü muameleden geçmişken..
— O Fransa ki; 8 Mayıs 1945’te Setif kentinde savaştan sonra vaat edilen bağımsızlık için gösteri yapan halka makineli tüfek ile ateş açılmış, binlerce kişi öldürülmüşken..
— O Fransa ki; Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi’ni bastırmak için Tuğgeneral Jacques Massu komutasındaki 10’uncu Hava İndirme Tugayı’na bağlı özel timi yöneten Açık Hizmet Dokümantasyon ve Karşı-Casusluk (bugünkü Dış Güvenlik Genel Müdürlüğü) işkence tekniği uzmanı Emekli Tuğgeneral Paul Aussaresses (93), bu görevdeyken en az bin 509 kişiyi yargısız infaz ettiğini açığa vurmuşken..
— O Fransa ki; Azerbaycan ve Ermenistan’ın Karabağ sorunu için barışçıl bir çözüm bulmalarını özendirmek amacı ile 1992’de Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) tarafından kurulan Minsk Grubu’nun üç eş başkanından biri (ötekiler ABD ve Rusya) iken 26 Şubat 1992’de Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında yaşayan 106‘sı kadın, 83’ü çocuk olmak üzere 613 Azeri sivilin Ermeniler tarafından toplu biçimde katledilmesini görmezden gelirken..
— O Fransa ki; Orta Afrika ülkelerinden Ruanda’da en yakın dostu ve destekçisi aşırı uç Hutu hükümeti 600 bin Tutsi ve ılımlı Hutu’yu öldürürken milislere atış eğitimi vermiş, kendi sorumlululuğu altındaki bölgede 200 bin kişinin daha öldürülmesine seyirci kalmış (1994); dönemin Cumhurbaşkanı François Mitterrand, “O ülkelerde bir soykırım yaşanması o kadar da önemli bir şey değil” küstah açıklamasında bulunmuşken..
— O Fransa ki; Iğdır’daki 43.5 metre yüksekliği ile Türkiye’nin en yüksek anıtı “Ermeniler Tarafından Katledilen Şehit Türkler Anıt ve Müzesi”ndeki (1999) 1915-1920 tarihleri arasında bölgede yaşayan Ermeniler’in Türkler’i toplu öldürmesini kanıtlayan ve Ermeni Kırımı’nın bir soykırım olduğunu reddeden belge ve eşyaları görmez görüp Paris’in Chaville komünindeki Kanada Meydanı’na Kütahya doğumlu Ermeni papaz, besteci, müzikolog ve koro şefi Komitas Vardapet’in (1869-1935) yontusunu sözde “Ermeni Soykırımı Anıtı” (2002) diye dikmişken (2)..
— O Fransa ki; Fransız liberal-sol Le Monde gazetesine verdiği bir demeçte (1993), “1915 yılında Ermeniler’in Osmanlılar tarafından öldürülmesi bir ‘soykırım’ değil, ‘savaşın bir yan ürünü’dür diyen Princeton Üniversitesi (New Jersey, ABD) profesörlerinden Atatürk Uluslararası Barış Ödülü sahibi (1998) Yahudi kökenli Amerikalı tarihçi Bernand Lewis’i (96), “Ermeni soykırımını inkâr”dan sembolik olarak 1 Frank para cezasına çarptırmışken..
— O Fransa ki; “Ermeni Tehciri’nin (3) ‘soykırım’ olarak tanımlanamayacağını, bunun Ermeni milisler tarafından kışkırtıldığını” söyleyen, Osmanlı ve Türkiye tarihi konusunda uzman Fransız tarihçi Gilles Veinstein (67), Ermeni diasporası’nın (4) tepkisini çekmiş, bunların sonucunda ölüm tehditleri almış ve meslek yaşamı tehlikeye girmiş, ardından da sessizliğe bürünmüşken..
Türkiye’nin Ermeniler’e karşı soykırım yaptığını devletin en etkin organları ile ileri sürmekte; söz kendisine geldiğinde, soykırım bir yana, olaylardaki sorumluluğunu bile kabul etmemekte ve tüm bu olayların tarihçilere bırakılması gerektiğini savunmakta.
KISASA KISAS
Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nce kabul edilip İsimlendirme Komisyonu’na havale edilen önergeye göre (sonuç için Fransa senatosundaki oylama bekleniyor);
1- Fransa Büyükelçiliği’nin bulunduğu Paris Caddesi’nin (Kavaklıdere) adı Cezayir Caddesi olarak değişecek,
2- Adını Cezayir kolonisinin bağımsız olmasına izin vererek kendisini iktidara getiren Fransız milliyetçilerini büyük düşkırıklığına uğratan Beşinci Fransa Cumhuriyeti’nin ilk başkanı, Tuğgeneral Charles de Gaulle’den (1890-1970) alan Degol Caddesi’ne (Tandoğan Meydanı, Bahçelievler, Çankaya) Cezayirli ulusal kahramanlardan birinin adı verilecek,
3- Fransa Büyükelçiliği’nin bulunduğu yerde uygun bir alana Cezayir Soykırım Anıtı (Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Alev Çakmakoğlu Kuru, anıtın yapımında görev almak istiyor) dikilecek.
SON SÖZ
İş gezileri için gelenler dahil, ülkede yirmi dört saatten az kalanlar hariç tutulmak üzere, yılda ağırladığı yaklaşık 82 milyon turistle “dünyanın en çok ziyaret edilen ülkesi” Fransa, bundan sonra Doğu Türkistan’dan KKTC’ye kadar çoğunluğu Orta Asya’da olmak üzere “Türkçe konuşan 220 milyon insanın sövdüğü ülke” olarak anılacak (Fransızca konuşan insanların sayısı 116 milyon kişi).
Çifte uyruklu yurrtaşlarla birlikte yaklaşık 500 bin Türk’ün yaşadığı Fransa’nın Cumhurbaşkanı (ve Andorra eş prensi) Nicolas Sarkozy’nin (56) kendisini “doyumsuz bir zampara” olarak tanımlayan ve daha 11 yaşında iken dadısını baştan çıkarıp onunla cinsel ilişkiye girdiğini itiraf eden 82 yaşındaki babası (Nagybocsai Sárközy Pál) Macar, annesinin babası (Aron Mallah) Sefarad Yahudisi, eşi (üçüncü) 2008’den bu yana iyiniyet elçiliği yaptığı AIDS, tüberküloz ve sıtma ile mücadele için küresel fon Global Fund’dan 2009’da kurduğu Carla Bruni-Sarkozy Vakfı’na yasadışı aktardığı 3.5 milyon dolarlık (yuvarlak olarak 6 milyon 570 bin TL) kamu fonlarını arkadaşlarına ihalesiz dağıtmakla suçlanan eski İtalyan manken, Fransız müzisyen ve fotomodel Carla Bruni… Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) alınması taraftarı olmadığını açıkça ifade ediyor, “Fransa, kimseye ders vermiyor; ama ders almak da istemiyor” diyor…
Rakibin Sosyalist Parti (PS) cumhurbaşkanı adayı François Hollande (58), senin için boş yere “Halk Hareketi Birliği’nin (UMP) arkasına saklanan pis herifin teki” (Fransızcası “sale mec”) demiyor olsa gerek!..
Çoğu gitti, azı kaldı!.. O Fransa, 22 Nisan ve 6 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirilecek Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde (5) sana hak ettiğin dersi verecek!.. “İkileyecek”, “uzayacak”sın!..
(1) Almanya, Avusturya, Belçika, Birleşik Krallık, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İrlanda, İspanya, İsveç, İtalya, Kıbrıs, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Malta, Polonya, Portekiz, Romanya, Slovenya ve Yunanistan.
(2) Söz konusu anıtın açılışında; Ermeni kökenli Fransız şarkıcı, söz yazarı, müzisyen, aktör ve Ermenistan’ın Ermenice bilmeyen İsviçre Büyükelçisi (2009) ve BM daimi delegesi (2009) Charles Aznavour da hazır bulunmuştu.
(3) Sevk ve İskân Kanunu (Tehcir Kanunu) – 27 Mayıs 1915’te kabul edilen, savaş zamanında hükümet uygulamalarına karşı gelenler için asker tarafından uygulanacak önlemler hakkında geçici yasa. Ermeniler’e uygulanmış; 422 bin 758’i gönderilmiş, 32 bin 766’sı kalmıştır.
(4) Ermeni azınlıklar. Ermenistan, Türkiye ve İran dışında yaşayan ve kendisini bu adla değerlendiren Ermeniler’e verilen genel ad. Ermenistan dışında 3-4 milyon kadar Ermeni’nin yaşadığı idleri sürülmekte. Ermenistan dışında yaşayan Ermeniler’in nüfusu Ermenistan’ın nüfusundan (2009 tahmini yaklaşık 3 milyon) çok daha fazla ve bu özelliği ile Ermeniler’in özel bir konumu var.
(5) İlk Fransız kamuoyu ve pazarlama çalışmaları enstitüsü Ifop’un (kuruluşu 1938) yalnız pazar günleri yayınlanan Fransız Le Journal du Dimanche gazetesi için yaptığı ankete göre ilk turda adayların alacağı oy yüzdeleri şöyle:
1- François Hollande (58) – Fransa’nın en büyük sol görüşlü siyasi partisi Sosyalist Parti (PS) adayı, % 28
2- Nicolas Sarkozy (57) – Merkez-sağ Halk Hareketi Birliği (UMP) adayı, % 26
3- Marine Le Pen (44) – Sağcı ve milliyetçi Ulusal Cephe Partisi adayı (FN)], % 19
4- François Bayrou (61) Merkez Demokrat Hareket (MoDem) adayı, % 12
5- Jean-Luc Melenchon (61) Sol Parti (PG) adayı, % 6
Selda Suner
24 Nisan 2013 at 16:06
24 Nisan Ermeni soykırımını Anma Günüdür.
23/24 Nisan şimdiki sahte şekliyle çocuk bayramı değil, Anadolu’nun yerli halkı olan Ermeni’lerin yokedilme kararının alındığı gün olması dolayısıyla bir yas günüdür.
Nisan 23/24 gecesi, İttihat Terakki yönetiminin Ermeni soykırımına kesinlik kazandırdığı tarihtir. Bu karar, başta İttihat Terakki’nin merkez komitesi olmak üzere, soykırımı fiilen yürütecek kurmayların hazır bulundukları bir toplantıda alınmıştır. Bu kararı, „Ermeni’lerin Fermanı“ olarak nitelendirmek mümkündür. Nitekim, harekatın hazırlıkları hızlandırılarak 24 Nisan 1915’de Ermeni ileri gelenleri tutuklanarak, Soykırım süreci fiilen başlatılmıştır.
1915 Ermeni soykırımını sadece bir defaya mahsus yaşanmış bir katliam değildir; Ermeni soykırımı, Osmanlı-Türk devlet yapısına aykırı yaşam tarzına, siyasi, sosyal ve kültürel kimliğe sahip bir topluluğa karşı yönelmiş, grubun yaşam tarzını ortada kaldırmayı hedeflemiş, başlangıç yılları onyıllarca geriye giden uzun bir siyasi kampanyanın en tepe noktasını oluşturmuştur.
Ermenililer, egemen Osmanlı-Türk devlet geleneği ile çelişen yaşam tarzları, sosyal-siyasal ve kültürel kimlikleri nedeniyle sistemli olarak baskı, terör ve asimilasyon altında yaşamışlar ve bir imha politikasının hedefi olmuşlardır.
1915 Ermeni soykırımı Ermeni halkına yönelik baskı ve asimlasyon politikalarının toptan bir imha haline dönüşme tarihidir ve 24 Nisan, Ermeni soykırımının günü olarak kabul edilmiştir.
Ermeni soykırımı meselesinde Türk resmi tezi nedir? Inkardır. Böyle bir kırımın olmadığı, olan şeylerin savaşın doğal sonuçları olduğu şeklindedir.
Sonra Ermeniler’in arkadan vurduğu, kırımların hastalık ve salgın neticesi gerçekleştiği, sayının abartıldığı vs. şeklinde bir savunmaya giriliyor. Dahası, bu olayların Kürt-Ermeni karşılıklı çatışmalarının sonuçları olduğu iddia edilerek sorumluluktan kurtulmaya çalışıyorlar. Ama hiç bir gerekçe, bu yaşanmış olanları bir soykırım olmaktan çıkaramaz. Mesela, Ermeniler arkadan vurmuş veya isyan çıkarmışsa, yasaların gerektirdiği cezalar verilir. Hastalık ve salgın varsa, devlet olmanın gerektirdiği önlemler alınırdı. Kürt-Ermeni vuruşması varsa, devlet olarak müdahale edilmesi gerekir. Bütün soykırımlarda mutlaka bahaneler uydurulmuştur. Ortak payda, yokedilmesi gerekenlerin bir ”dış düşmanla ilişkide” olduğu tezidir. Naziler, Yahudilerin, ittifak devletleri ile bağlantılarını vurgulamış, onları birer iç düşman tanıtarak kitleleri galeyana getirmişlerdir. Diğer yandan Ermeniler’den kalan ‘ganimet’lere el koyma ve paylaşma kitleleri ruhen bağlamıştır. Ermeniler’in arazileri, Türk Müslüman yöneticilerin iştahlarını kabartmıştır. Bazıları bunları inkar edebilir. Ama gerçek o kadar ortadadır ki, bu inkarla gizlenebiecek bir şey gibi değildir. Bir çok bölgede Ermeni nüfusunun çoğunluk sağladığı göz önünde bulundurulduğunda, bugün Ermeni düşmanlığının başını çekenlerin elinde bulunan arazilerin yarısınsdan fazlasının Ermeniler’e ait olduğu kesindir.
Ermeni kadınların ve kızların “ ki o zamanlar bu toprakların büyük çoğunluğu hâlâ Ermenistan idi- geçerken maruz kaldıkları insanlıkdışı muammele (katliam, tecavüz ve köle edinme), soykırıma katılan İslamlaştırılmış Zaza, Çerkez, Kürt ve Laz kitlelerinin de tarihsel sonlarını getirdi. Bugün Laz, Çerkez ve Zaza’ların ad ve dillerinin, soykırıma uğrayan Ermeni’lerden daha önce yok oluşa girmesi işledikleri amansız suçların bir karşılığıdır. Olaylar sırasında yaşanan tecavüzler de raporlara girer. Cemal Azmi 1917’ye kadar Trabzon’da valilik yapar. Beraber yargılandığı diğer isimler: Jandarma Komutanı Yarbay Talat, Topçu Bibnaşı ve Teşkilat-ı Mahsusa Trabzon Amiri Yusuf Rıza, Nakliyatçı Niyazi, Trabzon Jandarma Alay Kumandanı Tevfik (Yomra katliamıyla suçlandı, Azmi’nin suç ortağı olarak görülüyordu), Polis Amiri Nuri, Kızılay Hastanesi’nden Mehmet Ali. Trabzon davalarının 10. duruşmasında Vali Azmi’nin 59 Ermeni kız çocuğunu alıkoyup seks partisi için kullandığı belirtiliyor. Teğmen Hasan Manuf’un, “Trabizond’daki hükümet memurları en iyi ailelerden bazı zarif Ermeni kadınları topladı. Tecavüz ettikten sonra onları katlettiler. Cemal Azmi ve Nebil gıyaplarında idam cezası aldı. Mahkeme kararında başka yere nakil bahanesiyle zükur ve inas çocukları gruplar halinde mavna ve kayıklara dolduruldu ve gözden nihan olduktan sonra bahra ilka etmekle boğdurup mahvedildikleri”ni kaydeder.
Vali Cemal Azmi’nin kaçtığı Berlin’de bir toplantıda kahkahalarla şu sözleri sarfettiği iddia edilir: “Bu yıl boğmalardan dolayı hamsi çoğalacak.”
Örneğin Osmanlı Mebusan Meclisi’nde bakanlık da yapan General Çürüksulu Mahmut’un yaptığı bir konuşma dikkat çekici. Trabzon Valisi Cemal Azmi için şunları söylüyor: “Ermeni kadın ve çocukları kayıklara ve mavnalara (yük gemisi) doldurarak diri diri boğdurdu.”
Kiliseye doldurulan kadınlar
Bitlis Askeri Hastanesi’ndeki 2 ABD’li hemşire olaylara tanık olur: “Bütün Ermeni hemşireler, eczacılar ve hademeler de alındı.” Osmanlı ordusunda bir Mülazım (teğmen) da bir dönem İstanbul’da Mevki Kumandanı olarak görev yapan Nabil Bey gibi isimlerin Bitlis’te yaptıklarını anlatıyor: “Bütün Ermeniler bölgeden tahliye edilmişlerdi. Ve Bitlis’te üç yüz genç kız kalmıştı. Hepsi Ermeni Kilisesi’nde ordunun kullanımı için tutuluyordu. Cepheye giderken kasabadan geçen her müfreze izlerini bırakıyordu. Bu talihsiz kızlar hasta oldular. Kumandan (Nabil Bey) emretti. Bazıları zehirlendi, öbürleri idam edildi.”
Konsolosluk penceresine vuran cesetler
ABD Trabzon Konsolosu Oscar S. Heizer, suçlu mu değil mi bakılmaksızın katliam yapıldığını yazar: “Şayet biri Ermeniyse, mücrim ve muhacir olarak muamele görmesi için kafi sebepti. Konsolosluk penceresinden denizde cesetler görünüyordu.” Yine tecavüzleri anlatır. “Evvela zabitler kadınlara tecavüz ediyor, sonra lazım geleni yapmaları için jandarmaya bırakıyorlardı” diyor konsolos. Yağmalara da polisin öncülük ettiğini belirtir.
ABD Samsun Konsolosu W. Reles, raporunda “katliamlar, hırsızlıklar, mevzu bahis olduğunda iyi planlanmış ve çok hesaplı bir fiildi. Amaç Ermenileri toptan bitirmek” diyor.
Trabzon duruşmaları 26 Mart 1919-17 Mayıs 1919 arasında yapılır. Askeri mahkeme kararları, 22 Mayıs 1919’da açıklanır.
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Trabzon Konsolosu Ernst Kwiatkowski, kıyım yılında yaz geldiğinde, kadın, çocuk ve yaşlıların mavnalara doldurulup “bahre döküldüğünü” dile getirir.
‘Utanç, korku ve rezalet…’
İtalya’nın Trabzon Konsolosu G. Gorrini, 25 Ağustos 1915’te Roma’ya gittiğinde II. Messapero’ya demeç verir: “Şayet bildiğim herşeyi gözlerimle görmek mecburiyetinde kaldığım herşeyi bilselerdi, insaniyet isyan eder ve merhametsiz hükümetine ve kudurmuş İttihat ve Terakki Fırkası’nı lanetlerdi. Ve bu melun suçu hoşgören hatta kuvvetli ordularıyla himaye eden Osmanlı müttefiklerine (Almanya ve Avusturya-Macaristan İmp.) mesuliyet yüklerdi. Utanç, korku ve rezalet.”
Trabzon’daki Rum Metropolit Khristianos, hatıralarında tehcir başlamadan 1 ay önce görev yeri Erzurum’dan Trabzon’a gelen Teşkilatı Mahsusa şeflerinden Dr. Bahaeddin Şakir’in toplantılarına dikkat çeker. Şakir’in valiler, kaymakamlar ve diğer yöneticilerle toplantılar yaptığını kaydeder. Şakir’in bu toplantılarda tehcir için gizli talimat verdiğini belirtir.
Müslüman toplumlarında meşrulaştırılmış (yani yasal olarak izin verilen) köleleştirme ile evlilik kavramı arasında ciddi bir farkın olduğu söylenemez. Sayısız Ermeni kadını tecavüze uğradıktan sonra buralarda “eş edinildiler”. İslami ve geleneksel barbarlığın yanı sıra, bu olayın da bügünkü “anadolu” mentalitesinin ve tutumunun oluşumunda doğrudan bir rol oynadığı kesindir. Ermeni Soykırımı kurbanlarının üzerinde çok çeşitli vahşet uygulamaları gerçekleştirildi. Kurbanların bir bölümü tıbbi deneyler için kullanılırken, çok sayıda Ermeni öldürülerek Karadeniz sularına atıldı. Bu yöntem on yıllar sonra Arjantin’deki cunta yönetimi tarafından da kullanılacaktı.
Ermeni katliamı sırasında ortaya kunulan vahşetin, kadının Müslüman toplumlarında değersizleştirilmesinde doğrudan bir rol oynadığı doğrudur. Osmanlı imparatorluğu’nun işgal ettiği ülkelerin sılahsız ve savunmasız halklarına yaptıkları, Ermenilere yapılanlarla aynı çizgileri taşırlar. Dolayısıyla beşyüz-altıyüz yıllık bir kültürdür bu.
Bütün Müslümanların savaş, kadın ve namus konsepti birbirine benziyor. Belki de bu konuda Ermenilere karşı ortaya konulan “dostluğun” yanı sıra Kuran’ı veya Muhammet’i örnek alıyorlar.
Ermeni soy kırımı, yaşanmış bir gerçektir. Bu konuda suçlu ve hatalı olanlar, hatalarını ve suçlarını bir an önce kabul etmelidirler. Sadece Türkiye yönetimi de değil, başta İngiltere ve Rusya olmak üzere öteki bütün taraflar da günahlarını ortaya koymak zorundadırlar. Ermeni soykırımı tanınmalı ve toprak dahil bütün sonuçları kabullenilmelidir.
Ataları, Ermeni soykırımına ikinci veya üçüncü derecede katılanlar, kendi hatalarını ve suçlarını açıkça ortaya koymalı ve özür dilemekten çekinmemelidirler. Türk ırkçılığının olumsuz tavrı reddedilmeli, demokratik ve insani değerlerin her kes için geçerli olduğu kararlıca savunulmalıdır.
Bizler, 1915’de yaşananlar için resmi bir özür bekliyoruz. Ermeni katliamının mağduru Ermenilerden, onların torunlarından maruz kaldıkları acı, keder, hüzün ve ızdırap için bir özür çok mu acaba? İnsanlık değerleri ayaklar altına alınarak imha edilen büyüklerimizi, onurlarının iade edilmesini istiyoruz. Tüm bunların toplumsal barış, iç huzur, adalet ve kardeşlik için şart olduğuna inanıyoruz.
Ermeni Halkı hiçbir zaman kan davası gütmedi. Töremizin, kültürümüzün bize öğrettiği insan sevgisidir, intikam duygusu değil. Şu yazdıklarımızı da bir intikam veya kan davası duygusuyla yazmıyoruz. Tam aksine, toplumsal barışa, kardeşliğe bir çağrıdır bizim yaptığımız. Devletin kendi insanını „tehdit“ olarak gören politikalarının sona ermesini, toplumsal barış ve huzur için, geçmişte yaşanmış acılarla yüzleşilmesini istiyoruz. 1915‘de yaşanan tarihi haksızlıkların açığa çıkmasını istiyoruz.
24 Nisan“ın hükümetçe de Ermeni soykırımın anma günü olarak kabul edilmesini istiyoruz. İş başında hangi hükümet olursa olsun her yıl 24 Nisan‘da resmi bir açıklama yapılmasını, üzüntülerin dile getirmesini ve katliamda hayatlarını kaybedenlerin hatırlanarak, anılarına saygı gösterilmesini istiyoruz.
Tarihi hatırlamanın ve katledilenlerin anıları önünde saygıyla eğilmenin, ülkemizde ilerde benzeri kitlesel katliamların engellenmesi; insan haklarına saygılı, barışı sağlamış demokratik bir toplumun kurulabilmesi için çok önemli olduğuna inanıyoruz.
Sevgi ve Saygılarla
Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey
———————————————————————-
Esin Duran,
Selda Suner,
N. Gök,
Pelin Moda,
Bedri Engin,
Sevda Suner
Sezer Aşkın,
H. Datvan,
Salih Demir
A. Demir
Melahat Baykara,
Uğur Demir
Ismail B. Cenk,
Tekin Balkic
Selma Altuntaş,
Filiz Serin,
Nedim Serin,
Vedat Koçak,
Salih Birdal,
Mustafa Gur,
Hasan Zafer
Bahar Ünsal
Osman Bahar
Ayse bahar
Metin Maslak
H. Maslak
Dilek Solak
zeynep içkaya
Sevda maslak
Sercan Gezmiş
Aynur Balkaya
İpek Doğan
Nazım Doğan
Murat Doğan
esin erkan
Beyhan erdem
n. erdem
İsmail Deniz
Ayten BARAK
Ugur Birdal
Ahmet Tan
Yıldırım Kongar
Selma Kongar
Birol Aytekin
Hatice Gül
Ibrahim Erkin
Kemal erdem
Rıza Akdemir
Mehmet Coskun
Hüseyin demir
fethi killi
Yeliz Ender
Mustafa Ender
Ugur Basak
Kemal Dektaş
Ayten Ilkdal
Nuri Aktanır
Metin Koc
Sevgi Ender
Burhan Kulakçı
Oğuz Duran
Burcu Kanter
Aysel kanter
Erol kanter
Layla SOLGUN
M. Oktay
Kemal Aktas
Yelda tekinoglu
Orkun Keskin
T. Vural
Oğuz şen
Nur Şen
Ismail çaykara
Burhan Orkal
D. Kahan
Seher Yıldız
Esra akkaya
Mehmet Uzan
Yeliz IŞIK
Seyhan İlknur
Osman Çekiç
esma yıldız
Murat Çetindal
Ali OkyarMusa Tekin
Aslı Birdal
Nazmi Doğan
İnci Gür
L. Okar
Mustafa Karkaya
Omer Aytac
Mürsel Bozkır
Zeynep Şengül
Gülcan Iğsız
Murat Nidar
şemsi Kaya
Ayten Ekşi,
Eda leman
nermin ışıl
D. Polat
Kadir Erdem
Serdar OKTAY
Mehmet Özdemir
Mustafa Erkan
Nuri AKTAS
Emine AKTAS
O. Kadir Ergun
Metin Kurca
Sedat Isiklar
Filiz Bag
Kadir Baskale
Sevim Varlik
Hasan Mesut Akkaya
Necmi Guler
Erhan Isguz
Meral Okur
Bilge Okyaz.
Kemal Koç
L. Mirakoğlu
Oktay Kızılcık
Mehmet Yavuzgil
Erdal Polat
Hüsnü oktay
k. Sankay
Ahmet tekin.
Semra Kaya
Mustafa Çiçek
Kayhan Göçkaya
Erdal Solgun
Mehmet Solgun
Esra Solgun
N. Altik
Oguz Karakış
Leyla Mert
Işık mert
D. Öksüz
Erdem Yılmaz
Ayse Eltan
S. Guner
M. Deniz Ok
Mehmet İnce
Huseyin Cinar
Meltem Cinar
Berk Cinar
L. Demirkaya
Huseyin Çilek
Ayten Irmak
D. Okdere
Ali Uskan
Berdan Temiz.
H. Baskale
Murat Gülay
Esra Gülay
Mustafa Akyol
A. jale Kol
M. Kol
Tamer Oktay
Aslan Burukoglu
I. Demir
Nurettin Akdal
Uzan Kara
ismail Igdır
Nuri Şen
Hasan.Y. Balci
——————————–
İMZA KAMPANYASI
https://www.change.org/tr/kampanyalar/the-european-commission-avrupa-komisyonu-we-the-signatures-below-demand-justice?utm_campaign=share_button_chat&utm_medium=facebook&utm_source=share_petition
selcukgur
27 Nisan 2013 at 20:57
26 ŞUBAT SON ERMENİ SOYKIRIMININ 21’İNCİ YILDÖNÜMÜ İDİ.
NEFRETLE KINADIK, TÜM BİR YAŞAM KINAYACAĞIZ!..
Sayın Selda Suner,
“Tarihi hatırlamanın ve katledilenlerin anıları önünde saygıyla eğilmenin, ülkemizde ilerde benzeri kitlesel katliamların engellenmesi; insan haklarına saygılı, barışı sağlamış demokratik bir toplumun kurulabilmesi için çok önemli olduğuna inanıyoruz” demişsiniz.
Yukarıdaki yazınızı servis etmenizden 57 gün önce.. Ermenistan’ın ve 366’ncı Motorize Piyade Alayı’nın desteğindeki Ermeni güçleri tarafından 26 Şubat 1992’de Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasının yağmalanıp tamamen yok edilmesi, 106’sı kadın, 83’ü çocuk olmak üzere toplam 613 Azeri sivilin toplu biçimde katledilmesinin 21’inci yıldönümü idi. TARİHİ HATIRLADINIZ, KATLEDİLENLERİN ANILARI ÖNÜNDE SAYGI İLE EĞİLDİNİZ Mİ?
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün, “Dağlık Karabağ’ın işgalinden bu yana gerçekleşen en kapsamlı sivil katliamı” olarak nitelerdirdiği Hocalı Katliamı sonrası yapılan incelemelerde; hamile kadınlar ve çocuklar dahil cesetlerin birçoğunun yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, başlarının kesildiği görülmüşken.. Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın İngiliz araştırmacısı ve yazarı Thomas Da Waal’a utanmazcasına kullandığı “Hocalı’dan önce, Azerbaycanlılar bizim şaka yaptığımızı sanıyorlardı” sözleri mi İNSAN HAKLARINA SAYGI?
Oldu olacak, 26 Şubat’ın da hükümetinizce “Milli Bayram” olarak kabul edimesini isteyin!..
IRKI, DİNİ, DİLİ, CİNSİYETİ NE OLURSA OLSUN!.. Kendini savunma imkânı bulunmayan çok sayıda insanın acımasızca öldürülmesine adı karışanların tümüne yuf olsun! Yuf olsun ervahına!..
BİLMEYENLER, ANIMSAMAK İSTEMEYENLER İÇİN “Hocalı Katliamı” Bkz.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Hocal%C4%B1_Katliam%C4%B1
Selçuk Gür
Gazeteci